temellendirmek

listen to the pronunciation of temellendirmek
Türkçe - İngilizce
(Felsefe) found
ground
to fix or establish firmly
temel
basis

This idea is the basis of my argument. - Bu fikir benim iddiamın temelidir.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

temel
foundation

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

Columns provide a solid foundation. - Kolonlar sağlam bir temel sağlamaktadır.

temel
{s} basic

Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness. - Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.

Tom easily learned the basic rules of the game. - Tom oyunun temel kurallarını kolaylıkla öğrendi.

temel
base

Nothing is more contemptible than respect based on fear. - Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.

Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation. - İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.

temel
essential

Education is one of the most essential aspects of life. - Eğitim, yaşamın en temel yönlerinden biridir.

Tom was essentially right. - Tom temel olarak haklıydı.

temel
fundamental

Let us turn now to the fundamental issue. - Şimdi temel konuya dönelim.

There is a fundamental difference between your opinion and mine. - Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.

temel
{s} underlying

We still have to solve the underlying problem. - Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.

temel
{s} elementary

This is an elementary error of reasoning. - Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.

Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages. - Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.

temel
constitutive
temel
foundation; basis; base; ground, groundwork; main, chief, basic, fundamental, principal, primary, elementary
temel
(Kanun) grounds
temel
ground

Let's establish some ground rules. - Bazı temel kurallar belirleyelim.

The party gained ground rapidly. - Parti hızla temel kazandı.

temel
parent
temel
bedrock
temel
{s} staple

Instant noodles are a staple among college students. - Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.

Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people. - Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.

temel
basics

You have to learn the basics first. - Önce temel öğeleri öğrenmelisin.

These are the basics. - Bunlar temel öğelerdir.

temel
cornerstone

Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy. - Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur

Freedom of speech is the cornerstone of democracy. - Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.

temel
(Ticaret) structure
temel
profound
temel
essential for
temel
primary

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

What was your primary focus while you were in college? - Üniversitedeyken temel odağın neydi?

temel
(İnşaat) matrix
temel
precept
temel
abecederian
temel
back drop
temel
hypostasis
temel
radix
temel
bases
temel
rudimentary
temel
ultimate

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

temel
mainstream
temel
primitive
temel
(Bilgisayar) primitives
temel
substruction
temel
rudiments
temel
footing
temel
stereobate
temel
central

Bravery is a central principle of Hanukkah. - Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.

temel
substructure
temel
fundament

When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals. - Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.

Let us turn now to the fundamental issue. - Şimdi temel konuya dönelim.

temel
guiding
temel
leading
temel
socle
temel
keynote
temel
basement
temel
{i} backdrop
temel
main

The main crop of Japan is rice. - Japonyanın temel ürünü pirinçtir.

Marriage is the main cause of all divorces. - Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.

temel
baseline
temel
grounding
temel
baselined
temel
simple
temel
bread-and-butter
temel
basic to
temel
based

Nothing is more contemptible than respect based on fear. - Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.

Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation. - İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.

temel
foundational
Temel
(isim) Foundation; basis; principal, chief
temel
bed
temel
ground form
temel
basal
temel
abecedarian
temel
(Hukuk) basic, foundation, fundamental
temel
corner stone
temel
hard pan
temel
basic, fundamental
temel
backbone
temel
grass roots
temel
rudimental
temel
pedestal
temel
groundwork
temel
basis; basic principle; ground, groundwork
temel
root

We must get to the root of the problem. - Problemin temeline gitmeliyiz.

temel
keystone
temel
substratum
temel
principal, chief, main, most important
temel
principal

This is one of the principal arguments against your plan. - Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.

The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter. - NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.

temel
elemental
temel
bottom

I'm getting to the bottom of this. - Bunun temeline iniyorum.

I need to get to the bottom of this. - Bunun temeline inmeliyim.

temel
bread and butter
temel
working
temel
fortification
temel
foundations

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

Weak foundations caused the house to subside. - Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.

temel
rationale
Türkçe - Türkçe
Süreklilik ve kalıcılık kazandırmak
Temel tutmasını sağlamak, yerleştirmek
temel
En önemli, belli başlı, ana, esas, asıl, baz: "Devletin temel kanununun adı Anayasa'dır."- B. Felek
temel
Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler: "Temelde sıradan bir Fransız vodviline dayanırdı oynadıkları oyun."- N. Cumalı
temel
Bu bölümleri yapmak için kazılan çukur
temel
Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü: "Evin temelleri sökülüyor gibi sarsılıyor."- H. E. Adıvar
Temel
çizgi
temel
Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler
temel
Bir yapının tabanını oturtmak için kazılan çukur
temel
En önemli, belli başlı, ana, esas, asıl, baz
temel
Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü
temel
En önemli, bellibaşlı
temellendirme
Temellendirmek işi
temellendirmek