This idea is the basis of my argument.
- Bu fikir benim iddiamın temelidir.
Compassion is the basis of all morality.
- Merhamet tüm ahlakın temelini oluşturmaktadır.
Your idea has no foundation at all.
- Sizin fikrinizin hiç temeli yok.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
Let's learn the basic tags in order.
- Temel etiketleri sırayla öğrenelim.
Tom easily learned the basic rules of the game.
- Tom oyunun temel kurallarını kolaylıkla öğrendi.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
All of your accusations are baseless. She is innocent, and we will prove that.
- Senin suçlamalarının tümü temelsizdir. O masumdur ve biz bunu kanıtlayacağız.
The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages.
- Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.
Tom was essentially right.
- Tom temel olarak haklıydı.
There is a fundamental difference between your opinion and mine.
- Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
We still have to solve the underlying problem.
- Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.
This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages.
- Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.
The party gained ground rapidly.
- Parti hızla temel kazandı.
Let's establish some ground rules.
- Bazı temel kurallar belirleyelim.
Instant noodles are a staple among college students.
- Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Let's start with the basics.
- Temel ögelerle başlayalım.
You have to learn the basics first.
- Önce temel öğeleri öğrenmelisin.
Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.
- Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur
Freedom of speech is the cornerstone of democracy.
- Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.
Electronic news media is our primary source of information.
- Elektronik haber medya temel bilgi kaynağımızdır.
Honesty is the primary reason for his success.
- Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Bravery is a central principle of Hanukkah.
- Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.
Let us turn now to the fundamental issue.
- Şimdi temel konuya dönelim.
There is a fundamental difference between your opinion and mine.
- Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
The main crop of Japan is rice.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
What is the main purpose of this plan?
- Bu planın temel amacı nedir?
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
We must get to the root of the problem.
- Problemin temeline gitmeliyiz.
This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
I need to get to the bottom of this.
- Bunun temeline inmeliyim.
I'm getting to the bottom of this.
- Bunun temeline iniyorum.
Weak foundations caused the house to subside.
- Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.