Bununla ne demek istediğini bana söyleyebilir misin?
- Can you tell me what you mean by that?
Onlara ne demek istediğini söyle.
- Tell them what you mean.
Tom'un sağlık problemlerini sana anlatmak etik olmazdı.
- It would be unethical for me to tell you about Tom's medical problems.
Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.
- There is no telling what will happen next.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
Bana öyle geliyor ki kocam beni arkadaşımla aldatıyor.Ona söylemek istiyorum:Sen kedi çalıyorsun!.
- It appears that my husband is cheating on me with my friend. I want to tell her: You thieving cat!.
Jackson'ın ikizlerini ayırt etmek imkansız.
- It's impossible to tell the Jackson twins apart.
Bir orijinali sahteden ayırt etmek zordur.
- It's difficult to tell an original from a fake.
Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
- Please tell me where you will live.
Trenin ne zaman kalkacağını lütfen bana söyleyebilir misin?
- Can you please tell me what time the train leaves?
Onun ne yapacağını tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what he will do.
Ne olacağını tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what will happen.
Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.
- I'll tell you everything that you want to know.
Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.
- Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur.
- It's hard to figure out who's telling the truth.
Doğruyu söylemek gerekirse, onu sevmiyorum.
- To tell the truth, I don't like him.
Doğruyu söylemek gerekirse, o benim yeğenimdir.
- To tell the truth, she is my niece.
Yalan söylemek yanlıştır.
- To tell a lie is wrong.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell a lie.
O bana ihbar etmekle tehdit etti.
- She threatened to tell on me.
Tom beni ihbar etmekle tehdit etti.
- Tom threatened to tell on me.
talk angrily to someone beacuse they have done something wrong.
Yalan söylemek yanlıştır.
- To tell a lie is wrong.
Yalan söylemek iyi değildir.
- It is not good to tell a lie.
Doğrusunu söylemek gerekirse, dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.
- To tell the truth, I would rather stay at home than go out.
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben şiddet filmlerinden bıktım.
- To tell the truth, I'm tired of violent movies.
Babam yatakta kitap okumamamı söyledi.
- My father told me not to read a book in my bed.
O bana babasının öldüğünü söyledi.
- He told me that his father was dead.
Tom onlara bir hikaye anlatarak bir grup çocuğun önünde oturuyordu.
- Tom was sitting in front of a group of children, telling them a story.
Neden bize nasıl hissettiğini anlatarak başlamıyorsun?
- Why don't you start by telling us how you feel?
Tom fıkra anlatmada iyidir.
- Tom is good at telling jokes.
Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.
- There is no telling what will happen next.
Tom'a daha önce bunu yapmak zorunda olduğu söylenmişti.
- Tom has already been told he has to do that.
Tom'a ne yapması söylenmişse onu yapıyor.
- Tom is only doing what he was told to do.
Onun ve Mary'nin Fuji dağına tırmandıkları zamanı Tom'un bana anlattığını hatırlıyorum.
- I remember Tom telling me about the time he and Mary had climbed Mt. Fuji.
Onu dolaylı olarak anlatıyorsun, değil mi?
- You are telling it second hand, aren't you?
Tom herkese Fransızca konuşamadığını söylüyor fakat doğru değil.
- Tom tells everyone that he can't speak French, but that's not true.
Bir şey bana hayır demem gerektiğini söylüyor.
- Something tells me I should say no.
Benim bu konuda ona canım bir şey söylemek istemiyor.
- I don't feel like telling her about it.
Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
- Telling lies is a very bad habit.
And in his lap a masse of coyne he told, / And turned vpsidowne, to feede his eye / A couetous desire with his huge threasury.
Please tell me the time.
Tell him to go away.
He seems to like to tell lies.
I want to tell you a story.
Cherry looks old, Mergenthaler told himself. His age is telling. Querulous — that's the word. He's become a whining, querulous old man absorbed with trivialities.
Time will tell what became of him.
No, there's no way to tell.
The actress's earthy new book tells all.
They are identical twins, and if they dress the same, everybody has trouble telling them apart.
We're on the Air Force family planning routine. Mitch's been out of town so much we haven't even had a chance to try and get pregnant. / Tell me about it..
My sister told on me when I didn't go to school.
Years of drinking started to tell on his body.
Don't listen to him, he's telling tales.
Open source is a tell-all software development strategy.
I travelled there in 1996, no, I tell a lie, in 1997.
Can you tell us how you will motivate your students to learn?.
But how, pray tell, do you notice something that happens when you're asleep?.
Pray tell us, how will they fare while you are away?.
This may not be a good idea, but time will tell.
... So it can be very hard to tell with something like a lab test ...
... billion. We didn't put in place a board that can tell people ultimately what treatments ...