Onlara ne demek istediğini söyle.
- Tell them what you mean.
Patronun sana saldırsa ve defolup gitmeni söylese bile, sen demek istediğini anlatmalısın.
- Even if you boss attacks you and tells you to go away, you should make your point.
Tom Mary'ye hayat hikayesini anlatmak istemedi.
- Tom didn't want to tell Mary his life story.
Gerçeği anlatmak gerekirse o benim sevgilim.
- To tell the truth, she is my girlfriend.
Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
Bazen doğruyu yanlıştan ayırt etmek zordur.
- It is sometimes hard to tell right from wrong.
Jackson'ın ikizlerini ayırt etmek imkansız.
- It's impossible to tell the Jackson twins apart.
Lütfen adresini bana söyle.
- Please tell me your address.
Trenin ne zaman kalkacağını lütfen bana söyleyebilir misin?
- Can you please tell me what time the train leaves?
Ne düşündüğünü tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what he is thinking.
Onun ne yapacağını tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what he will do.
Tom bilmek istediğini sana söylemez.
- Tom won't tell you what you want to know.
Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.
- Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur.
- It's hard to figure out who's telling the truth.
Tüm yapmanız gereken doğruyu söylemektir.
- All you have to do is to tell the truth.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
Yalan söylemek iyi değildir.
- It is not good to tell a lie.
Yalan söylemek yanlıştır.
- To tell a lie is wrong.
O bana ihbar etmekle tehdit etti.
- She threatened to tell on me.
Tom beni ihbar etmekle tehdit etti.
- Tom threatened to tell on me.
talk angrily to someone beacuse they have done something wrong.
Yalan söylemek her zaman bir günah mıdır?
- Is it always a sin to tell a lie?
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Doğrusunu söylemek gerekirse, babamın arabasını onun izni olmadan sürdüm.
- To tell the truth, I drove my father's car without his permission.
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben şiddet filmlerinden bıktım.
- To tell the truth, I'm tired of violent movies.
Sana söylediklerimi unutma.
- Don't forget what I told you.
Bana bir CD aldığını söyledi.
- She told me that she had bought a CD.
Bütün gece hayalet hikâyeleri anlatarak uyanık kaldık.
- We stayed awake all night telling ghost stories.
Neden bize nasıl hissettiğini anlatarak başlamıyorsun?
- Why don't you start by telling us how you feel?
Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.
- There is no telling what will happen next.
Hiç Fransızca fıkra anlatmayı denedin mi?
- Have you ever tried telling a joke in French?
Tom'a daha önce bunu yapmak zorunda olduğu söylenmişti.
- Tom has already been told he has to do that.
Tom'a ne yapması söylenmişse onu yapıyor.
- Tom is only doing what he was told to do.
Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.
- There is no telling what will happen next.
Tom fıkraları anlatmada iyi değildir.
- Tom isn't good at telling jokes.
Bir şey bana onun şeytanlık düşündüğünü söylüyor.
- Something tells me that she's up to no good.
Tom herkese Fransızca konuşamadığını söylüyor fakat doğru değil.
- Tom tells everyone that he can't speak French, but that's not true.
Tom'a ne olduğunu söylemenin nesi var?
- What's wrong with telling Tom what happened?
Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
- Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
And in his lap a masse of coyne he told, / And turned vpsidowne, to feede his eye / A couetous desire with his huge threasury.
Please tell me the time.
Tell him to go away.
He seems to like to tell lies.
I want to tell you a story.
Cherry looks old, Mergenthaler told himself. His age is telling. Querulous — that's the word. He's become a whining, querulous old man absorbed with trivialities.
Time will tell what became of him.
No, there's no way to tell.
The actress's earthy new book tells all.
They are identical twins, and if they dress the same, everybody has trouble telling them apart.
We're on the Air Force family planning routine. Mitch's been out of town so much we haven't even had a chance to try and get pregnant. / Tell me about it..
My sister told on me when I didn't go to school.
Years of drinking started to tell on his body.
Don't listen to him, he's telling tales.
Open source is a tell-all software development strategy.
I travelled there in 1996, no, I tell a lie, in 1997.
Can you tell us how you will motivate your students to learn?.
But how, pray tell, do you notice something that happens when you're asleep?.
Pray tell us, how will they fare while you are away?.
This may not be a good idea, but time will tell.
... - TELL HER, SWEETIE. - WELL, I WAS LOOKING AT MY CEREAL THIS MORNING ...
... And I've got to tell you, Governor Romney, when it comes to his own party during the ...