teki

listen to the pronunciation of teki
Türkçe - İngilizce
s a
tek
only

This sentence has only one language. - Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.

tek
{i} one

Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway. - Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.

Kill two birds with one stone. - Tek bir taşla iki kuş öldür.

tek
single

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

I don't have a single enemy. - Benim tek bir düşmanım yok.

tek
sole

For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first. - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.

She was my sole source of happiness. - Tek mutluluk kaynağım oldu.

teki olmayan
odd
tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

tek
odd

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

Tapirs are odd-toed ungulates. - Tapirler tek toynaklıdır.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

She likes to walk alone. - O tek başına yürümeyi sever.

Hiroko sat there all alone. - Hiroko orada tek başına oturdu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself. - Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.

I try to travel with only one suitcase. - Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.

tek
flat

He flatly refused her requests for help. - Onun yardım teklifini açıkça reddetti.

I've got a flat tire. - Bir patlak tekerim var.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(Denizbilim) add

The opening address alone lasted one hour. - Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.

She added in her letter that she would write again soon. - O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.

tek
companion

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Postal services are a government monopoly. - Posta hizmetleri devlet tekelindedir.

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

tek
uni

The United States annexed Texas in 1845. - ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.

A unicycle has only one wheel. - Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.

tek
solo

Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo. - Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.

Now that my only colleague has retired, I'm flying solo. - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.

tek
homo
tek
one and only

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

tek
singular

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

A noun can be singular or plural. - Bir isim tekil veya çoğul olabilir.

tek
lone

To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely. - Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.

When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely. - Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

The deer was running by itself. - Geyik tek başına koşuyordu.

Running was my only defense. - Koşu benim tek savunmamdı.

tek
several

He reiterated this advice several more times during the meeting. - O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.

Jim has asked Anne out several times. - Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.

tek
reindeer
tek
suigeneris
umurumun teki!
colloq . It's nothing to me
çiftin teki
doublet
İngilizce - İngilizce

teki teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

tek
A Siberian ibex
Türkçe - Türkçe

teki teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)
teki