teke

listen to the pronunciation of teke
Türkçe - İngilizce
{i} goat
prawn
(Hayvan Bilim, Zooloji) billygoat
he-goat
male goat
billy goat
male goat, billy goat
he goat
male goat, billy goat; prawn
shrimp, prawn
(Hayvan Bilim, Zooloji) domestic goat
shrimp
tek
only

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta. - Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.

tek
{i} one

One, three, and five are odd numbers. - Bir, üç ve beş tek sayılardır.

Kill two birds with one stone. - Tek bir taşla iki kuş öldür.

tek
single

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

She left without saying even a single word. - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.

tek
sole

For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first. - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.

She was my sole source of happiness. - Tek mutluluk kaynağım oldu.

teke dikeni
(Botanik, Bitkibilim) lycium
teke sakalı
(Botanik, Bitkibilim) aruncus
teke tek
(Askeri) one-on-one
teke tek
One on one
teke tek
One to one
teke burunlu hook-nosed
(person)
teke böceği
(Tabiat Doğa) (böcek, haşere) long-horned beetle
teke sakalı
(Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) yellow goats-beard salsify
teke sakalı çiçeği
(Gıda) oyster plant
teke sakalı çiçeği
(Gıda) salsify plant
teke tek çarpışma
single combat
tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

tek
odd

One, three, and five are odd numbers. - Bir, üç ve beş tek sayılardır.

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

She likes to walk alone. - O tek başına yürümeyi sever.

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I try to travel with only one suitcase. - Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.

There are no wheels on this suitcase. - Bu bavulda tekerlekler yok.

tek
flat

He flatly refused her requests for help. - Onun yardım teklifini açıkça reddetti.

The rear tire of my bicycle is flat. - Bisikletimin arka tekerleği patlak.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

tek
(Denizbilim) add

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

She added in her letter that she would write again soon. - O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.

tek
companion

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

He was opposed to monopolies. - O, tekellere karşıydı.

tek
uni

A unicycle has only one wheel. - Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

tek
solo

Now that my only colleague has retired, I'm flying solo. - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.

Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo. - Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.

enenmiş teke
goat castration was
tek
homo
tek
one and only

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

Tom claims one and only one god exists. - Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

tek
singular

A noun can be singular or plural. - Bir isim tekil veya çoğul olabilir.

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

tek
lone

Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely. - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.

He lives in this lonely place by himself. - O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

Running was my only defense. - Koşu benim tek savunmamdı.

The deer was running by itself. - Geyik tek başına koşuyordu.

tek
several

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

He reiterated this advice several more times during the meeting. - O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.

tek
reindeer
tek
suigeneris
İngilizce - İngilizce

teke teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

tek
A Siberian ibex
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) Bir cilt defter
(Osmanlı Dönemi) f. Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen
(Osmanlı Dönemi) Tezek
Batı Akdeniz ve Göller Yöresinde oynanan halk oyunlarının genel ismi
Tüylü devenin erkeği ile tek hörgüçlü dişi devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir deve türü
Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı
Daha çok deniz kıyılarındaki su birikintileri içinde yaşayan çok küçük boy karides
Bir karides türü
üç yaşındaki erkek keçi
Keçinin erkeği
Türkmen aşireti
Bir çeşit karides
TEKE'KÜ'
(Osmanlı Dönemi) Korkak olmak
TEKE'KÜ'
(Osmanlı Dönemi) Cem'olmak, birikmek, toplanmak
teke dikeni
Patlıcangiller familyasından yüksek çalı biçiminde dikenli bitki
teke tek
Bire karşı bir
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)
teke