She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
I have a stand-alone personal computer.
- Benim tek başına kişisel bir bilgisayarım var.
Misfortune never comes singly.
- Talihsizlik asla tek başına gelmez.
I bear in mind that misfortunes never come singly.
- Talihsizliklerin asla tek başına gelmediklerini unutmuyorum.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
- Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
I think it's highly unlikely that you'll be able to do that by yourself.
- Senin onu tek başına yapabilmenin pek olası olmadığını düşünüyorum.
I saw you out here by yourself and thought you might like someone to talk to.
- Seni burada dışarıda tek başına gördüm ve konuşacak birini isteyebileceğini düşündüm.
Tom did it single-handedly.
- Tom bunu tek başına yaptı.
She did it single-handedly.
- O bunu tek başına yaptı.