I took part in the discussion.
- Ben tartışmaya katıldım.
The discussions were long and sometimes bitter.
- Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.
It wasn't much of a debate.
- Büyük bir tartışma değildi.
I beat him completely in the debate.
- Tartışmada onu tamamen yendim.
Only after a long dispute did they come to a conclusion.
- Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
The dispute was finally settled.
- Tartışma sonunda halledildi.
The argument quickly got out of control.
- Tartışma hızla kontrolden çıktı.
The argument is full of holes.
- Tartışma geçersizdir.
I know better than to quarrel with her about trifles.
- Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.
She had no intention of quarreling with him.
- Onun, onunla tartışmaya niyeti yoktu.
The government wanted to avoid controversy.
- Hükümet tartışmadan kaçınmak istedi.
Suddenly, Mary found herself in the middle of a controversy.
- Aniden, Mary kendini bir tartışmanın ortasında buldu.
Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria.
- 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.
An 18-year-old male is in hospital after an altercation at a party last night.
- 18 yaşındaki bir erkek, dün geceki bir partideki tartışmadan sonra hastanededir.
An altercation broke out between Dan and Linda.
- Dan ve Linda arasında bir tartışma patlak verdi.
Tom doesn't want to argue with you.
- Tom sizinle tartışmak istemiyor.
Don't argue when you are angry and don't eat when you are full.
- Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.
Perry became used to the loud deliberations.
- Perry yüksek sesle tartışmalara alıştı.
Quarrelling spoiled our unity.
- Tartışma birliğimizi bozdu.
My comment sparked off an argument in the group.
- Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.
The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control.
- Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.
Tom didn't want to argue with Mary.
- Tom Mary ile tartışmak istemiyordu.
Some people hate to argue.
- Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
An executive council was formed to discuss the new proposal.
- Yeni bir öneriyi tartışmak için bir yürütme kurulu oluşturuldu.
I see no reason to discuss it further.
- İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.
I don't want to quarrel with you.
- Seninle tartışmak istemiyorum.
Please cease from quarreling.
- Lütfen tartışmaktan vazgeçin.
The time has come to debate the most relevant matters.
- En ilişkili konuları tartışmak için zaman geldi.
I don't want to debate this.
- Bunu tartışmak istemiyorum.
There's something else I want to discuss with you.
- Seninle tartışmak istediğim başka bir şey var.
There is something important I want to discuss with you.
- Seninle tartışmak istediğim önemli bir şey var.
You'd better not argue with Tom.
- Tom'la tartışmasan iyi olur.
Tom doesn't want to argue with Mary.
- Tom Mary ile tartışmak istemiyor.
Tom and Jane quarreled, but they made up the next morning.
- Tom ve Jane tartıştılar fakat ertesi sabah barıştılar.
The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
- Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
It wasn't much of a debate.
- Büyük bir tartışma değildi.
The eloquent scholar readily participated in the debate.
- Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
You'd better not argue with Tom.
- Tom'la tartışmasan iyi olur.
He argued his daughter out of marrying Tom.
- O, Tom'la evlendiği için kızıyla tartıştı.
After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off.
- Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.
The dispute was finally settled.
- Tartışma sonunda halledildi.
I have something important to discuss with Tom.
- Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.
Tom has something to discuss with all of us.
- Tom'un hepimizle tartışacak bir şeyi var.
Parliamentary immunity is a controvertial issue.
- Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.
That topic is worth discussing.
- Bu konu tartışılmaya değer.
I participated in the discussion.
- Ben tartışmaya katıldım.
The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control.
- Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.
My comment sparked off an argument in the group.
- Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.
Quarrelling spoiled our unity.
- Tartışma birliğimizi bozdu.
They are always quarrelling in public.
- Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.
Tom and Mary bicker all day long.
- Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.
I see no reason to discuss it further.
- İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.
Marital arguments should always be constructive to a marriage.
- Evlilik tartışmaları, bir evlilik için daima yapıcı olmalıdır.
Tom seldom wins arguments.
- Tom nadiren tartışmaları kazanır.
The discussions are ongoing.
- Tartışmalar devam ediyor.
The discussions were long and sometimes bitter.
- Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.
I don't want to debate this.
- Bunu tartışmak istemiyorum.
We don't have time to debate.
- Tartışmak için zamanımız yok.