O benden ayrılıyordu ve yavaş yavaş yürüyordu.
- She was leaving and was walking slowly from me.
Kağıt uçak yavaş yavaş yere düştü.
- The paper plane fell slowly to earth.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Mary Japonjayı yavaşça konuştu.
- Mary spoke Japanese slowly.
Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.
- His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times.
His tardy performance bordered on incompetence.
He yawned, then raised a tardy hand over his mouth.