tarafsızlık teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- {i} neutrality
- impartiality
Even impartiality is partial.
- Tarafsızlık bile taraflıdır.
- {i} objectivity
- fairness
- impartiality, lack of bias
- pol. neutrality
- impartiality, detachment
- neutralism
- detachment
- evenness
- equilibrium
- openness
- fair play
- indifference
- equity
- candor
- candour [Brit.]
- equitableness
- noncommittal
- objectiveness
- even
Even impartiality is partial.
- Tarafsızlık bile taraflıdır.
- disinterest
- dispassionateness
- disinterestedness
- equitable
- {i} candour
- (Sosyoloji, Toplumbilim) neurality
- detach
- taraf
- {i} party
The party was organized by Mac.
- Parti Mac tarafından organize edildi.
The party was hosted by Dan.
- Partiye Dan tarafından ev sahipliği yapıldı.
- taraf
- side
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
The apples on the other side of the wall are the sweetest.
- Duvarın diğer tarafındaki elmalar en tatlıdır.
- taraf
- way
Ladies and gentlemen, please come this way.
- Hanımefendiler ve beyefendiler, lütfen bu tarafa gelin.
Would you mind looking the other way while I change my clothes?
- Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın?
- taraf
- part
I intend to take my position as a third party.
- Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.
It was a mistake on their part.
- Onların tarafında bir hataydı.
- tarafsızlık yanlısı
- neutralist
- taraf
- {i} facet
- taraf
- {i} end
I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
- Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
The two sides must reach an agreement in principle by the end of June.
- Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.
- taraf
- {i} hand
You'll see the bank on the left hand side of the hospital.
- Hastanenin sol tarafında bankayı göreceksin.
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- taraf
- district
- taraf
- (Ticaret) stakeholder
- taraf
- streak
- taraf
- outside
The outside of the castle was painted white.
- Kalenin dış tarafı beyaza boyandı.
The wall is white on the outside and green on the inside.
- Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.
- taraf
- backside
- taraf
- favour
- taraf
- behalf
I'm calling you on behalf of Mr. Simon.
- Bay Simon tarafından arıyorum sizi.
- daimi tarafsızlık
- (Hukuk) permanent neutrality
- dinsel konularda tarafsızlık
- indifferentism
- duygusal tarafsızlık
- emotional neutrality
- olgusal tarafsızlık
- (Hukuk) de facto, factual neutrality
- silahlı tarafsızlık
- armed neutrality
- siyasi tarafsızlık yanlısı
- neutralist
- taraf
- behalf: Dayım tarafından geliyorum, sizden bir ricası var. I've come on behalf of my uncle to ask a favor of you
- taraf
- side; part, portion; area, region; direction: Sandığın üst tarafı ceviz. The top part of the chest is walnut. Şehrin o tarafında oturuyor. She lives over in that part of town. Ne taraftansın? What part of the country are you from? Fatih taraflarında bir yerde oturuyor. He lives somewhere in the neighborhood of Fatih. Seni her tarafta aradım. I've been looking for you everywhere. Boğaz'ın Asya tarafında on the Asian side of the Bosphorus. Sağ tarafına bak! Look to your right! Rüzgâr ne taraftan esiyor? What direction's the wind blowing from? Nehir tarafına doğru gidiyordu. He was heading towards the river
- taraf
- side (one particular side, position, or group as opposed to another): işin kötü tarafı the unpleasant side of the matter. Bizim taraf maçı kazandı. Our side won the match. Onun baba tarafında delilik var. There's madness on his father's side of the family. O meseleye ne taraftan bakarsan bak halledilmesi imkânsız. No matter how you look at it, that problem remains insoluble. Herif bir taraftan parasızlıktan yakınıyor, öbür taraftan kalkıp karısına kürk manto alıyor! The fellow complains about his lack of money, and then he ups and buys his wife a fur coat! öte taraftan on the other hand
- taraf
- used with an adjective: Ucuz tarafından bir ayakkabı istiyorum. I want a cheap pair of shoes. Bunları ucuz tarafından aldın, değil mi? You bought these on the cheap, didn't you?
- taraf
- (denklem) member
- taraf
- used in formal language to indicate a person: Merhum zevcinizin evrakı tarafınıza gönderilmiştir. The papers of your late husband have been forwarded to you
- taraf
- party (to a contract, in a legal proceeding); litigant
- taraf
- contractor
- taraf
- side; aspect; direction; district; part
- taraf
- used in formal language to show the agent of a passive verb: Bu nişan büyük babama padişah tarafından ihsan edilmiş. This medal was bestowed on my grandfather by the sultan. Ancak belediye encümeni tarafından onaylanmış ruhsatlar geçerli sayılacaktır. Only those permits which have received the approval of the municipal council will be deemed valid