taraflar teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- parties
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
- ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
This agreement is binding on all parties.
- Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.
- pro
- taraf
- {i} party
The party was organized by Mac.
- Parti Mac tarafından organize edildi.
The party was hosted by Dan.
- Partiye Dan tarafından ev sahipliği yapıldı.
- taraf
- side
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve herhangi birine asla göstermeyeceği karanlık bir tarafı vardır.
The apples on the other side of the wall are the sweetest.
- Duvarın diğer tarafındaki elmalar en tatlıdır.
- taraf
- way
Ladies and gentlemen, please come this way.
- Hanımefendiler ve beyefendiler, lütfen bu tarafa gelin.
Be sure to drop in on us if you come our way.
- Bizim tarafa yolun düşerse, bize uğramayı unutma.
- taraf
- part
Both parties opposed war.
- Her iki taraf savaşa karşı çıktı.
The police regarded him as a party to the crime.
- Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu.
- taraf
- {i} facet
- taraf
- {i} end
The two sides must reach an agreement in principle by the end of June.
- Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.
Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
- Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- taraf
- {i} hand
Tom can't swim at all. On the other hand, he is a good baseball player.
- Tom hiç yüzemez. Diğer taraftan, o iyi bir beyzbol oyuncusudur.
You'll see the bank on the left hand side of the hospital.
- Hastanenin sol tarafında bankayı göreceksin.
- taraf
- district
- taraf
- (Ticaret) stakeholder
- taraf
- streak
- taraf
- outside
Sami was spotted by police outside a gas station.
- Sami, polis tarafından bir benzin istasyonunun dışında fark edildi.
The wall is white on the outside and green on the inside.
- Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.
- taraf
- backside
- taraf
- favour
- taraf
- behalf
I'm calling you on behalf of Mr. Simon.
- Bay Simon tarafından arıyorum sizi.
- daha önce savaşan taraflar
- (Askeri) former warring factions
- ilgili taraflar
- the parties concerned
- taraf
- behalf: Dayım tarafından geliyorum, sizden bir ricası var. I've come on behalf of my uncle to ask a favor of you
- taraf
- side; part, portion; area, region; direction: Sandığın üst tarafı ceviz. The top part of the chest is walnut. Şehrin o tarafında oturuyor. She lives over in that part of town. Ne taraftansın? What part of the country are you from? Fatih taraflarında bir yerde oturuyor. He lives somewhere in the neighborhood of Fatih. Seni her tarafta aradım. I've been looking for you everywhere. Boğaz'ın Asya tarafında on the Asian side of the Bosphorus. Sağ tarafına bak! Look to your right! Rüzgâr ne taraftan esiyor? What direction's the wind blowing from? Nehir tarafına doğru gidiyordu. He was heading towards the river
- taraf
- side (one particular side, position, or group as opposed to another): işin kötü tarafı the unpleasant side of the matter. Bizim taraf maçı kazandı. Our side won the match. Onun baba tarafında delilik var. There's madness on his father's side of the family. O meseleye ne taraftan bakarsan bak halledilmesi imkânsız. No matter how you look at it, that problem remains insoluble. Herif bir taraftan parasızlıktan yakınıyor, öbür taraftan kalkıp karısına kürk manto alıyor! The fellow complains about his lack of money, and then he ups and buys his wife a fur coat! öte taraftan on the other hand
- taraf
- used with an adjective: Ucuz tarafından bir ayakkabı istiyorum. I want a cheap pair of shoes. Bunları ucuz tarafından aldın, değil mi? You bought these on the cheap, didn't you?
- taraf
- (denklem) member
- taraf
- used in formal language to indicate a person: Merhum zevcinizin evrakı tarafınıza gönderilmiştir. The papers of your late husband have been forwarded to you
- taraf
- party (to a contract, in a legal proceeding); litigant
- taraf
- contractor
- taraf
- side; aspect; direction; district; part
- taraf
- used in formal language to show the agent of a passive verb: Bu nişan büyük babama padişah tarafından ihsan edilmiş. This medal was bestowed on my grandfather by the sultan. Ancak belediye encümeni tarafından onaylanmış ruhsatlar geçerli sayılacaktır. Only those permits which have received the approval of the municipal council will be deemed valid
- yüksek akit taraflar
- (Hukuk) high contracting parties