taraf teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- side
Canada is on the north side of America.
- Kanada, Amerika'nın kuzey tarafındadır.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve herhangi birine asla göstermeyeceği karanlık bir tarafı vardır.
- way
Be sure to drop in on us if you come our way.
- Bizim tarafa yolun düşerse, bize uğramayı unutma.
Would you mind looking the other way for just a minute while I change my clothes?
- Elbiselerimi değiştirirken sadece bir dakika için diğer tarafa bakar mısın?
- (Hukuk) party
The party was organized by Mac.
- Parti Mac tarafından organize edildi.
I intend to take my position as a third party.
- Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.
- part
Both parties opposed war.
- Her iki taraf savaşa karşı çıktı.
I intend to take my position as a third party.
- Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.
- facet
- district
- (Ticaret) stakeholder
- streak
- outside
The wall is white on the outside and green on the inside.
- Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.
I was distracted by those protesters outside.
- Benim dışarıda bu protestocular tarafından dikkatim dağıtıldı.
- backside
- favour
- end
Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
- Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
- Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
- behalf: Dayım tarafından geliyorum, sizden bir ricası var. I've come on behalf of my uncle to ask a favor of you
- side; part, portion; area, region; direction: Sandığın üst tarafı ceviz. The top part of the chest is walnut. Şehrin o tarafında oturuyor. She lives over in that part of town. Ne taraftansın? What part of the country are you from? Fatih taraflarında bir yerde oturuyor. He lives somewhere in the neighborhood of Fatih. Seni her tarafta aradım. I've been looking for you everywhere. Boğaz'ın Asya tarafında on the Asian side of the Bosphorus. Sağ tarafına bak! Look to your right! Rüzgâr ne taraftan esiyor? What direction's the wind blowing from? Nehir tarafına doğru gidiyordu. He was heading towards the river
- side (one particular side, position, or group as opposed to another): işin kötü tarafı the unpleasant side of the matter. Bizim taraf maçı kazandı. Our side won the match. Onun baba tarafında delilik var. There's madness on his father's side of the family. O meseleye ne taraftan bakarsan bak halledilmesi imkânsız. No matter how you look at it, that problem remains insoluble. Herif bir taraftan parasızlıktan yakınıyor, öbür taraftan kalkıp karısına kürk manto alıyor! The fellow complains about his lack of money, and then he ups and buys his wife a fur coat! öte taraftan on the other hand
- used with an adjective: Ucuz tarafından bir ayakkabı istiyorum. I want a cheap pair of shoes. Bunları ucuz tarafından aldın, değil mi? You bought these on the cheap, didn't you?
- (denklem) member
- used in formal language to indicate a person: Merhum zevcinizin evrakı tarafınıza gönderilmiştir. The papers of your late husband have been forwarded to you
- party (to a contract, in a legal proceeding); litigant
- hand
On the other hand, there are some disadvantages.
- Diğer taraftan, bazı dezavantajları var.
Tom can't swim at all. On the other hand, he is a good baseball player.
- Tom hiç yüzemez. Diğer taraftan, o iyi bir beyzbol oyuncusudur.
- contractor
- side; aspect; direction; district; part
- used in formal language to show the agent of a passive verb: Bu nişan büyük babama padişah tarafından ihsan edilmiş. This medal was bestowed on my grandfather by the sultan. Ancak belediye encümeni tarafından onaylanmış ruhsatlar geçerli sayılacaktır. Only those permits which have received the approval of the municipal council will be deemed valid
- behalf
I'm calling you on behalf of Mr. Simon.
- Bay Simon tarafından arıyorum sizi.
- taraf devlet
- (Askeri) state party
- taraf devlet
- high contracting party
- taraf değiştirmek
- (Dilbilim) come over
- taraf tutmak
- support
- taraf tutmak
- take a stand
- taraf tutmak
- (Kanun) favour
- taraf tutmayan
- unbiased
- taraf tutmayan
- (Ticaret) impartial
- taraf çıkmak
- support
- taraf ülkeler
- contracting parties
- taraf devletler
- (Kanun) contracting countries
- taraf değiştirmek
- turn one's coat
- taraf olmak
- be a side of
- taraf olmak
- become a party to …
- taraf olmak
- (Hukuk) adhere
- taraf olmamak
- (deyim) sit on the fence
- taraf olmamış
- uninvolved
- taraf taraf here and there
- in various places: Bugün İstanbul'a taraf taraf yağmur yağdı . We've had scattered showers in Istanbul today
- taraf tutan
- one sided
- taraf tutan yargıca itiraz etmek
- challenge a judge for bias
- taraf tutma
- partiality
- taraf tutma
- prison-breaking
- taraf tutma
- prepossession
- taraf tutma
- preoccupancy
- taraf tutma
- favoritism
- taraf tutma
- favouritism [Brit.]
- taraf tutma
- favouritism
- taraf tutma
- siding
- taraf tutma
- tendentiousness
- taraf tutmak
- side
- taraf tutmak
- to take sides
- taraf tutmak
- take sides
- taraf tutmama
- (Hukuk) non-alignment
- taraf tutmamak
- (deyim) sit on the fence
- taraf çıkmak
- to take the part of, to support
- arka taraf
- rear
- anlaşmalı taraf
- contractor
- arka taraf
- stern
- zayıf taraf
- weakness
- sol taraf
- left
- arka taraf
- (Mimarlık) the back
- arka taraf
- back
- arka taraf
- back side
- arka taraf
- (Otomotiv) rear end
- benzer taraf
- correspondence
- benzer taraf
- affinity
- dış (taraf)
- outside
- her taraf
- everywhere
We have people everywhere.
- Her tarafta insanlar var.
I feel itchy everywhere.
- Her tarafım kaşınıyor.
- iki taraf
- both sides
We should do justice to both sides on that issue.
- Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
Both sides had to compromise with each other.
- Her iki taraf birbirleriyle uzlaşmak zorundaydı.
- iç (taraf)
- inside
- olumlu taraf
- compensation
- taraflar
- pro
- ters (taraf)
- wrong
- üst taraf
- upper extremities
- karşı taraf
- opponent
- iç taraf
- inside
I found a dog just inside the gate.
- Kapının tam iç tarafında bir köpek buldum.
- bir taraf
- party
- engin taraf
- by engin
- taraflar
- parties
This agreement is binding on all parties.
- Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
- ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
- yan taraf
- side
I've got a pain in my side.
- Yan tarafımda bir ağrı var.
The umpire sits in a high chair at the side of the court.
- Hakem, tenis kortunun yan tarafında yüksek bir sandalyede oturuyor.
- aday göstermeyen taraf
- (Ticaret) non-nominating party
- alacaklı taraf
- credit side
- aleyhinde temyize başvurulan taraf
- appellee
- alt taraf
- underside
- arka taraf
- reverse
- arka taraf
- backside
- aydınlık taraf
- sunny side
- baş taraf
- fore
- beri taraf
- this side
- bildiren taraf
- notifying party
- bir antlaşmanın yalnız taraf olanlar arasında hüküm ifade etmesi
- (Hukuk) res inter alios acta
- boş yere meziyet sayılan taraf
- foible
- davacı taraf
- party plaintiff
- dış taraf
- exterior
- dış taraf
- outside
The wall is white on the outside and green on the inside.
- Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.
The outside of the castle was painted white.
- Kalenin dış tarafı beyaza boyandı.
- fatura eden taraf
- (Ticaret) billing party
- güneşli taraf
- sunny side
- hangi taraf sayı aldı
- Which side scored
- her iki taraf içinde öldürücü olan
- internecine
- her taraf
- all the ins and outs of
- imza sahibi taraf
- (Ticaret) signatory power
- imzalayan taraf
- signatory power
- iyimser taraf
- sunny side
- karanlıktaki taraf
- nightside
- karşı taraf
- opposite side
- kavgada taraf tutmak
- take up smb.'s quarrel
- kiralayan taraf
- charterer
- kumsala nasıl gideceğimi taraf eder misiniz
- Will you show me the way to the beach
- kuzey taraf
- northward
- kıç taraf
- after part
- oyuna başlayan taraf
- (iskambil) pone
- potansiyel sorumlu taraf
- (Çevre) potentially responsible party
- resimli taraf
- face
- rüzgâr alan taraf
- weather side
- rüzgâr almayan taraf
- lee side
- rüzgâraltı taraf
- lee side
- sağ taraf
- right side
People who are not in a hurry stand on the right side of the escalator.
- Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- sağ taraf
- right hand side
- sağ taraf
- right
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
If you turn to the left, you will find the church on your right.
- Sola dönerseniz, kiliseyi sağ tarafınızda bulursunuz.
- sol taraf
- the Left
- sol taraf
- LH (left hand)
- sol taraf
- left hand side
- sorumlu taraf
- (Kanun) liable party
- temyiz eden taraf
- appellant
- temyizde davalı taraf
- appellee
- ters taraf
- back
- ters taraf
- reverse
- ters taraf
- reverse side
- ters taraf
- rear
- yakın taraf
- the on side
- yağmur alan taraf
- weather side
- zayıf taraf
- weak side
- çeken taraf
- piquancy
- çekici taraf
- allurement
- ön taraf
- front
I'd like a room in the front.
- Ön tarafta bir oda istiyorum.
She got on a bus and took a seat in the front.
- Otobüse bindi ve ön tarafta bir koltuğa oturdu.
- ön taraf
- forefront
- ön taraf
- forepart
- üst taraf
- face