tanıdık

listen to the pronunciation of tanıdık
Türkçe - İngilizce
acquaintance

Tom is more than just an acquaintance. - Tom sadece bir tanıdıktan daha fazlasıdır.

She is more an acquaintance than a friend. - O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.

familiar

That song sounds familiar to me. - O şarkı bana tanıdık geliyor.

Sounds vaguely familiar. - Belli belirsiz tanıdık geliyor.

friend

She is more an acquaintance than a friend. - O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.

He has many acquaintances but few friends. - Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.

contact
(someone) whom one is acquainted with; (something) which one is acquainted with; familiar, well-known
acquaintance (person with whom one is acquainted)
contact man
friend at court
connection
recognised
speaking
tanı
{i} diagnosis
tanıdık olmayan
unfamiliar
tanıdık çıkmak
1. to turn out to be somebody one knows. 2. to discover that they have met each other before: Biz tanıdık çıktık. We discovered that we had met each other before
tanı
identification
tanı
direct
tanı
(Bilgisayar) identify

I don't want to identify myself with that group. - Bu grupla kendimi tanıtmak istemiyorum.

You can easily identify Tom because he is very tall. - Tom'u kolaylıkla tanıyabilirsin çünkü o çok uzun.

tanı
recognise

I can recognise my own kind. - Ben kendi türümü tanıyabilirim.

Remember me? No. Well, well. I'm surprised you don't recognise me! Are we supposed to? - Beni hatırlıyor musun? Hayır. Hayret. Beni tanımamana şaşırdım! Tanımamız gerekiyor mu?

tanı
{f} recognized

Everyone recognized him as a brilliant pianist. - Herkes onu görkemli bir piyanist olarak tanıdı.

I recognized her by the hat she was wearing. - Onu giydiği şapkadan tanıdım.

tanı
diagnostic

The sphygmomanometer is an important diagnostic instrument. - Tansiyon ölçme aleti önemli bir tanı aracıdır.

tanı
diagnosis teşhis
tanıdıklar
acquaintanceship
Türkçe - Türkçe
Tanışılıp konuşulan kimse, bildik: "Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı."- A. Haşim
Daha önceden bilinen, görülen, aşina
Tanışılıp konuşulan kimse, bildik
Daha önceden bilinen, görülen, aşina: "Yanaştığımız iskeleden birtakım dost ve tanıdık çehreler bana doğru uzanmış, gülümsüyor..."- Y. K. Karaosmanoğlu
bildik
Tanıdıklar
eş dost
tanı
Bir hastalığı tanıma işi, teşhis
tanıdık