He was completely absorbed in his work.
- Tamamen işine dalmıştı.
Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him.
- Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.
That's exactly what I expected to happen.
- Bu tamamen olmasını beklediğim şey.
Your work is not altogether satisfactory.
- İşiniz tamamen tatmin edici değil.
Oh? You stopped altogether?
- Oh? Tamamen durdurdun mu?
We were thoroughly satisfied with his work.
- Onun işinden tamamen tatmin olduk.
They got thoroughly wet in the rain.
- Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.
The company, wholly owned by NTT, is doing well.
- Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
I am wholly in agreement with you.
- Seninle tamamen aynı fikirdeyim.
Tom is perfectly satisfied with his current salary.
- Tom şu anki aylığından tamamen memnun.
I can understand your position perfectly.
- Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.
Let's face it: this sentence is simply bad.
- Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
It is utterly impossible to finish the work within a month.
- Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
He felt utterly humiliated.
- O, tamamen aşağılanmış hissetti.
Tom and Mary were finally completely alone.
- Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
I only found out about it purely by accident.
- Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
You guys are totally clueless.
- Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
Tom looks totally wiped out.
- Tom tamamen yok olmuş görünüyor.
He fully realizes that he was the cause of the accident.
- Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
The cherry blossoms are in full bloom.
- Kirazlar tamamen çiçek açtılar.
The cherry trees are in full blossom.
- Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
I just couldn't go through with it.
- Ben sadece onu tamamen bitiremedim.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
He was good and drunk.
- O tamamen sarhoş olmuştu.
It's already 3 a.m., but I'm wide awake and couldn't fall asleep if I tried.
- Saat sabahın üçü fakat ben tamamen uyanığım ve çabalasamda uyuyamadım.
Tom remained wide awake the whole night.
- Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
I am not wholly convinced that you are right.
- Haklı olduğuna tamamen ikna olmadım.
It's better to be approximately right than completely wrong.
- Tamamen yanlış olmasındansa üç aşağı beş yukarı doğru olması daha iyidir.
Tom is about through here.
- Tom neredeyse tamamen burada.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
That seems completely fair to me.
- O benim için tamamen adil görünüyor.
Tom cleaned the garage all by himself.
- Tom garajı tamamen tek başına temizledi.
I resolved to break up with her cleanly.
- Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
Tom is trying to pay off all his debts.
- Tom bütün borçlarını tamamen ödemek için çalışıyor.