A misfortune befell him.
- O, bir talihsizlik yaşadı.
I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
- O, Avrupa'dayken birtakım talihsizliklerle karşılaştığını duydum.
I bear in mind that misfortunes never come singly.
- Talihsizliklerin asla tek başına gelmediklerini unutmuyorum.
I have had a series of misfortunes since then.
- O zamandan beri bir dizi talihsizlikler yaşadım.