Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
- You'll have to get off at the bank and take the A52.
Yeni bir yere alışmak her zaman zaman almaktadır.
- It always takes time to get used to a new place.
Tom'u hastaneye götürmek zorunda kaldım.
- I had to take Tom to the hospital.
Bu kitapları kütüphaneye geri götürmek zorundayım.
- I have to take these books back to the library.
Let me take your picture. - Dur bir fotoğrafını çekeyim.
Tom, kazanmak için ne gerekiyorsa yapacaktır.
- Tom is going to do whatever it takes to win.
Kazanmak için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I'll do whatever it takes to win.
Have you taken your medicine? - İlacını aldın mı?.
Did you take your exam? - Sınavına girdin mi?.
What's your take on that? - O konuda senin fikrin nedir?.
Tom Mary'nin ona verdiği fırsattan yararlanmanın iyi bir fikir olduğunu düşündü.
- Tom thought it was a good idea to take advantage of the opportunity that Mary had given him.
George'un bu fikirden hoşlanıp hoşlanmayacağından emin değilim.
- I'm not sure if George will take to this idea.
Let's take that scene again - Bu sahneyi tekrar çekelim.
Soğuk algınlığımı atlatmak uzun zamanımı alacak.
- It'll take me a long time to get over my cold.
what's your take? / what's your opinion? / what do you think? - Senin düşüncen/fikrin nedir?.
Lütfen ilk mesajıma bir göz atın ve bu konudaki düşüncelerinizi bana bildirin.
- Please, take a look at my first post and let me know what you think about it.
Hayatı son sürat yaşamam için bu faydasız düşünceleri bırakmam gerek.
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
Asla kör bir adamın kolunu tutmayınız. O sizinkini tutsun.
- Never take a blind man's arm. Let him take yours.
Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
- Tom didn't have enough money to take a taxi.
Yarın kitapları kütüphaneye götüreceğim.
- Tomorrow, I'll take the books to the library.
Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
- How long does the airport bus take to the airport?
Bir yandan da ona imreniyorum; tam olarak ne istediğini biliyor ve onu elde etmekten çekinmiyor.
- In some ways, I envy him; he knows exactly what he wants and he's not afraid to take it.
Ailemi ziyaret etmek için birkaç gün izin alabilir miyim?
- May I take a few days off to visit my family?
Bir yandan da ona imreniyorum; tam olarak ne istediğini biliyor ve onu elde etmekten çekinmiyor.
- In some ways, I envy him; he knows exactly what he wants and he's not afraid to take it.
Ondan avantaj elde etmek istiyorum.
- I want to take advantage of it.
Tom, iyi bir öğretmen olmak için gereken niteliklere sahip.
- Tom has what it takes to be a good teacher.
Benim hayalim ben emekli olduğumda işimi devralacak bir erkek evlada sahip olmaktır.
- It's my dream to have a son who'll take over my business when I retire.
Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.
- It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word.
Gelip beni karşılamak için zahmet etmeyin.
- Don't take the trouble to come and meet me.
Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.
- It took a long time to take in what she was saying.
İnsanları anlamak istiyorsan onların söyledikleri ile ilgili herhangi bir not almamalısın.
- If you want to understand people, you shouldn't take any notice of what they say.
Hayvanat bahçesine taksi ile gitmek ne kadar sürer?
- How long does it take to get to the zoo by taxi?
Gemi ile gitmek arabayla gitmekten daha uzun sürüyor.
- Traveling by boat takes longer than going by car.
Japon tarzı bir handa, onlar her türlü ihtiyacınla ilgilenirler, bu nedenle parmağını kaldırmak zorunda kalmazsın.
- At a Japanese-style inn, they take care of your every need, so you don't have to lift a finger.
Onlar özgürlüklerini korumak istemiyorlar. Onlar onları ortadan kaldırmak istiyorlar.
- They don't want to protect your freedoms. They want to take them away.
Aslan payını hep sen alıyorsun!
- You always take the lion's share!
Odada şapkanı çıkarmak zorundasın.
- You must take off your hat in the room.
Hanımefendilerin huzurunda şapkalarınızı çıkarmak zorundasınız.
- You must take off your hats in the presence of ladies.
Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.
- It seems like it will take me a while to get accustomed to life here.
Peruk takmaya alışmak biraz zaman alacak.
- It'll take some time to get used to wearing a wig.
Bir işe başlamak çok para gerektirir.
- It takes a lot of money to start a business.
Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.
- In order to lose weight, it is best to take up some sport.
Onu sökmek istiyorum.
- I want to take it apart.
Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
- It takes years of practice to play the piano well.
Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
- I have better things to do than stand here and take your insults.
Otobüse binmektense yürümeyi tercih ederim.
- I'd rather walk than take a bus.
Bob son treni kaçırdı ve bir taksiye binmek zorunda kaldı.
- Bob missed the last train and had to take a taxi.
Can you take this gentleman's complaint - Beyfendinin şikayetini ele alır mısın.
Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
- Great care has been taken to use only the finest ingredients.
Biz o fırsatı kullanmak zorundayız.
- We have to take that chance.
Mektubu yazmak ne kadar zamanını aldı?
- How long did it take you to write the letter?
Yazmak üç saat sürecek.
- Getting down will take three hours.
Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.
- Jane went to the bank to take out some money.
Karla japlı dağların resimlerini çekmek için Nagano'ya gittim.
- I went to Nagano to take pictures of the mountains covered with snow.
Daha fazla iş kabul etmek istemiyorum.
- I don't want to take on any more work.
Tom bu aramayı kabul etmek zorunda.
- Tom has to take this call.
O işinden gurur duymaktadır.
- He takes pride in his work.
Karşılıklı adımlar atmak gerekmektedir.
- Mutual steps have to be taken.
Sonunda Tom kabullenmek zorunda kaldı ve yaptığı eylemlerin sorumluluğunu almak zorunda kaldı.
- In the end, Tom had to bite the bullet and take responsibility for his actions.
Karla japlı dağların resimlerini çekmek için Nagano'ya gittim.
- I went to Nagano to take pictures of the mountains covered with snow.
Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- Lucy's mother told her to take care of her younger sister.
Neden bir taksi tutmak istiyorsun?
- Why do you want to take a taxi?
Seni yanımda tutmak neye mal olursa olsun yapacağım.
- I'll do whatever it takes to keep you next to me.
Paranızı geri almayı neden denemiyorsunuz?
- Why don't you try to take your money back?
Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.
- It was apparent that someone had taken the money by mistake.
Onlar çöpü dışarıya taşımak için kimin sırası olduğu hakkında tartıştılar.
- They disputed about whose turn it was to take the trash out.
Piyanoyu taşımak kaç kişi gerektirdi?
- How many people did it take to move the piano?
Eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmekte istekli değil.
- He is not willing to take responsibility for his actions.
Yürüyüş yapmak için bir süre dışarı çıkalım.
- Let's get out for a while to take a walk.
New York'a geri dönmek için kırmızı-göz uçuşu yapmaktan başka seçeneğim yok.
- I have no choice but to take the red-eye back to New York.
Ben senin ateşini ölçmek istiyorum.
- I want to take your temperature.
Bir kimyasal reaksiyon bir veya daha fazla adımda gerçekleşir.
- A chemical reaction takes place in one or more steps.
Gemi ile gitmek arabayla gitmekten daha uzun sürüyor.
- Traveling by boat takes longer than going by car.
Hayvanat bahçesine taksi ile gitmek ne kadar sürer?
- How long does it take to get to the zoo by taxi?
I'm selling handmade postcards - any takers?.
I don't want to be a relationship with you anymore - you are too much of a taker.
The study could not confirm the real percentage of drug takers in the country.
I'll take the plate with me.
I'll take the blue plates.
Act seven, scene three, take two.
This camera takes 35mm film.
He’ll probably take this one.
Jesus perceaved there wylynes, and sayde: Why tempte ye me ye ypocrytes? lett me se the tribute money. And they toke hym a peny.
I plan to take math, physics, literature and flower arrangement this semester.
3) The mayor is on the take.
I estimate the trip will take about ten minutes.
The rapist took his victims in dark alleys.
I've had a lot of problems recently. Take last Monday. The car broke down on the way to work. Then ...etc.
She took sick with the flu.
I did a take when I saw the new car in the driveway.
The photographer took a picture of our family.
I had to take a pee.
What’s your take on this issue, Fred?.
That truck bed will only take two tons.
I should've taken the money.
- I should have taken the money.
I've taken everything into consideration.
- I have taken everything into consideration.