takımlı

listen to the pronunciation of takımlı
Türkçe - İngilizce
suited
meant or adapted for an occasion or use; "a tractor suitable (or fit) for heavy duty"; "not an appropriate (or fit) time for flippancy"
outfitted or supplied with clothing; "recruits suited in green
Simple past and past participle of to suit
{s} appropriate, suitable, fitting
If something is well suited to a particular purpose, it is right or appropriate for that purpose. If someone is well suited to a particular job, they are right or appropriate for that job. The area is well suited to road cycling as well as off-road riding Satellites are uniquely suited to provide this information
outfitted or supplied with clothing; "recruits suited in green"
takım
squad

Tom ran into a squad of police officers armed to the teeth. - Tom tepeden tırnağa silahlı bir takım polis memurlarıyla karşılaştı.

Mary is on the cheerleading squad. - Mary amigo takımında.

takım
suit

Where did you have your new suit made? - Yeni takım elbiseni nerede yaptırdın?

Men's suits are on sale this week at that department store. - O mağazada bu hafta erkek takımları satılıyor.

takım
{i} team

Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko. - Yumi Ishiyama, Lyoko takımının en yaşlı üyesidir.

I am not the captain of the new team. - Ben yeni takımın kaptanı değilim.

takım
set

The pioneers overcame a set of obstacles. - Öncüleri bir takım engellerin üstesinden geldiler.

Apparently, Tom's car needs a new set of tires. - Öyle görünüyor ki Tom'un arabasının yeni bir takım lastiğe ihtiyacı var.

takım
{i} band
takım
{i} tribe
takım
tool

Tom opened his toolbox. - Tom takım kutusunu açtı.

Please bring your toolkit. - Lütfen araç takımınızı getirin.

takım
brigade
takım
group

The good team spirit in the work group is valued positively. - Çalışma grubundaki iyi takım ruhu olumlu olarak değerlendirilir.

takım
(Biyoloji,Gıda) order

Tom had all of his suits made to order. - Tom bütün takımlarını sipariş üzerine yaptırdı.

A totally ordered set is often called a chain. - Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.

takım
kind
takım
sort
takım
furniture
takım
{i} gear

There's a problem with the plane's landing gear. - Uçağın iniş takımında bir sorun var.

Tom was wearing scuba gear. - Tom dalış takımını giyiyordu.

takım
{i} posse
takım
cluster
takım
furnishings
takım
(Tıp) ordo
takım
cohort
takım
type
takım
(Bilgisayar) accessory
takım
(Matematik) family
takım
kit
takım
battery

Where did I put my battery pack? - Pil takımımı nereye koydum?

takım
outfit
takım
pool
takım
unit

Tim Howard was the goalkeeper for the United States national team in 2014. - Tim Howard 2014 yılında Amerika Birleşik Devletleri milli takımının kalecisiydi.

Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England. - Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.

takım
togs
takım
range
takım
troop
takım
platoon
takım
{i} clique
takım
utensil

Tom asked me to bring my own eating utensils. - Tom kendi sofra takımımı getirmemi istedi.

Nobody brought eating utensils to the party. - Hiç kimse çatal-bıçak takımlarını partiye getirmedi.

takım
caboodle
takım
parcel
takım
tackle

This is my tackle box. - Bu benim takım sandığım.

That tackle box looks a lot like mine. - O takım çantası benimkine çok benziyor.

takım
team of
takım
fleet
takım
fitment
takım
side
takım
group, team, crew, troop, set, gang, band, or bunch (of people)
takım
covey
takım
bunch
takım
gang
takım
(Botanik) , (Zooloji) order
takım
(Askeriye) platoon
takım
gram., see tamlama. bir
takım
suit (of playing cards)
takım
suite
takım
mech. train: dişli takımı gear train
takım
cigarette holder
takım
set; lot; suit; suite; team; squad, platoon; class; kind, sort, type; order; crew, gang; cigarette-holder
takım
set (of things): çay takımı tea set, tea service, or set of napkins (to be used with a tea set). tornavida takımı set of screwdrivers. oda takımı living room suite (of furniture). yatak takımı bedroom suite (of furniture) or set of bedsheets and pillowcases (for one bed)
takım
burton
takım
ensemble
takım
toolbox

Tom opened his toolbox. - Tom takım kutusunu açtı.

takım
{i} rig

Your brother's soccer team won the game and is celebrating right now. - Erkek kardeşinin futbol takımı maçı kazandı ve şu anda kutlama yapıyorlar.

Hey! This is not the right place. You should contact the actual national coach for information regarding this. - Hey! Bu doğru yer değil. Sen bununla ilgili bilgi için gerçek milli takım antrenörüyle temas kurmalısın.

takım
bevy
takım
fitting
takım
genus
Türkçe - Türkçe

takımlı teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

takım
Görev bakımından birbirini tamamlayan kimselerin topluluğu, ekip, trup
Takım
kat
takım
Birlikte oynayan, kazanmak için birlikte çalışan sporcu topluluğu
takım
Bir işte veya bir yerde kullanılan eşya ve aletlerin tamamı, ekipman
takım
Benzer, gibi
takım
Birbirini tamamlayan şeylerin tümü: "Kadın kahve takımlarını alıp çıktı."- N. Cumalı
takım
Bölüğü oluşturan birliklerden her biri: "Bu binayı merkez taburundan bir takım bekleyecek."- Ö. Seyfettin
takım
Bir filmin çevriminde görüntüleri alma, aydınlatma, ses alma gibi belli başlı çalışmaları yapmak için gerekli en küçük teknikçiler topluluğu
takım
Bölüğü oluşturan birliklerden her biri
takım
Meslek, davranış, durum vb. yönlerden birbirine uyan kimselerin oluşturduğu topluluk
takım
Aşağılayıcı ve küçümseyici anlamda topluluk: "Anlaşıldı, Sabit Bey ağabey takımı, Sinekli Bakkal Sokağı'ndan geçerken artık sağa sola bakmaz, kimseye omuz vurmaz oldu."- H. E. Adıvar
takım
Bir oyunda sahaya çıkan belli kuruluşlara bağlı oyuncular topluluğundan her biri
takım
Canlıların bölümlendirilmesinde familya ile sınıf arasında yer alan, yakın benzerlikler gösteren organizmaların oluşturduğu birlik
takım
Aşağılayıcı ve küçümseyici anlamda topluluk
takım
Benzer, gibi: "... bu takım düşünceler arasında, dün sütçüye verilen paranın üstünün eksik geldiğini de hatırlıyor."- M. Ş. Esendal
takım
Topluluk
takım
Birbirini tamamlayan şeylerin tümü
takım
Sigara ağızlığı
takımlı