tabi teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- subject to
Everything is subject to the laws of nature.
- Her şey tabiat kanunlarına tabidir.
A man of strong will is not subject to corruption.
- Güçlü bir adam yolsuzluğa tabi olamaz.
- doch
- amenable
- inferior to
- associate
- under the influence of
- ensuant
- subordinate to
- tributary, vassal state
- tributary (of a river, lake)
- dependent (on), contingent (on)
- subordinate
- adjective
- subject (to); bound (by)
- dependent
- dependant
- subject
Everything is subject to the laws of nature.
- Her şey tabiat kanunlarına tabidir.
Everything is subject to the laws of nature.
- Her şey doğanın kurallarına tabidir.
- national; citizen; subject
- dependent, subordinate, subject
- linked
- of course
Of course he was familiar with jazz.
- Tabii ki caz müziğine aşina idi.
Of course, I learnt about China from textbooks when I was in Japan, but what I see for myself in China is completely different from what is described in those textbooks.
- Tabii ki, ben Japonya'da iken Çin hakkında ders kitaplarından öğrendim, ama benim kendi adıma Çin'de gördüğüm bu ders kitaplarında anlatıldığından tamamen farklıdır.
- appurtenant
- surely
- certainly
- sure
Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
- Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
- Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- subject to the
- be subject
- subsidiary
- tabii
- natural
If that is the real aim, naturally I would not know about that.
- Asıl amaç buysa bilmem tabii.
Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
- Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- tabi olmak
- subject to
- tabi tutmak
- subject to
- tabi etmek
- subordinate
- tabi istersen
- of course
- tabi istersen
- if you want to
- tabi kılma
- subjection
- tabi olmak
- be dependent on
- tabi olmak
- dependent on
- tabi olunan kanun
- governing law
- tabi tutmak
- put to
- tabi tutulmak
- be subjected to
- tabi tutulmak
- subjected to
- tabi şirket
- (Ticaret) subsidiary company
- tabi olma
- be subject
- tabi tutma
- needed to keep
- tabi kaynaklar şubesi
- natural resources department
- tabi olan
- amenable
- tabi olarak
- dependantly
- tabi olmak
- depend
- tabi olmak
- be subject to
- tabi olmak
- to be dependent on
- tabi olmak
- be liable to
- tabi olmayan
- unamenable
- tabi tutmak
- 1. to make (one thing) dependent on (another). 2. to have (someone) undergo (something). 3. to make (someone) submit to (one's) own wishes
- tabi tutmak
- to subject sb/sth to sth, to put to, to put sb through sth
- tabi tutulmak
- to be subjected to
- tabi ısıtma
- natural heating
- tabi şirket
- (Hukuk) subsidiary
- takasa tabi çekler ve bonolar
- in clearing
- işleme tabi tutmak
- process
- tükenmeye tabi varlıklar
- (Denizcilik) Assets subject to depletion
- Tabii
- (Tıp) physical
- tabii
- indigenous
- tabii
- (Mekanik) raw
- tabii
- quite so
- tabii
- (Konuşma Dili) you bet
- tabii
- rather
- tabii
- surely
Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
- Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- teste tabi tutmak
- test
- tabi ki
- {f} sure
- tabi olmak
- depend upon
- tabii
- be my guest
- tabii
- sure
Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
- Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
Sure, Tom, I understand.
- Tabii, Tom, anlıyorum.
- tabii
- of course
I am against the war, of course.
- Tabii ki de savaşa karşıyım.
Of course I'll help you.
- Tabii ki sana yardım edeceğim.
- eşyanın gümrük rejimine tabi tutulması
- (Ticaret) placing of goods under a customs procedure
- eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması
- (Ticaret) placing of goods under customs approved treatment or use
- tabii
- the course of
- vergiye tabi
- taxable
All economic problems would be solved, if they made complacency taxable.
- Eğer kendi kendine yetmeyi vergiye tâbi yapmış olsalar, tüm ekonomik sorunlar çözülürdü.
- damga resmine tabi
- (Ticaret) liable to stamp-duty
- deneye tabi tutmak
- experiment
- gümrük vergisine tabi
- declarable
- gümrüke tabi dutiable, subject
- to duty
- gümrüğe tâbi
- dutiable
This camera is dutiable.
- Bu kamera gümrüğe tabiidir.
- istisnaya tabi olamaz
- (Askeri) not waiverable
- kamu hukuku sözleşmesi, kamu hukukuna tâbi sözleşme
- (Hukuk) contract governed by public law
- kimyasal işleme tabi tutmak
- to treat
- lider sigortacıya tabi
- (Sigorta) subject leading underwriter
- masrafa tabi
- chargeable
- pek tabi
- without fail
- platinle işleme tabi tutmak
- platinize
- sevke tabi
- (Askeri) outboard
- sigortaya tabi
- insurable
- tabi olmak
- obey
- tabi olmak
- adapt
- tabii
- habitual, customary
- tabii
- naturally, of course
- tabii
- certainly
- tabii
- natural, pertaining to nature
- tabii
- natural " doğal; naturally, of course; Certainly!, Of course!, Definitely, Sure, Be my guest!
- tabii
- natural, unaffected
- tabii
- pure, unadulterated
- tabii
- unlabored
- tabii
- unstudied
- tabii
- connatural
- tabii
- certes
- tabii
- matteroffact
- tabii
- simple
- tabii
- native
- tabii
- innate
- tabii
- evident
- tabii
- virgin
- teste tabi tutulmak
- be subjected to a test
- vergiye tabi
- reportable
- vergiye tabi
- excisable
- vergiye tabi
- ratable
- vergiye tabi
- rated
- vergiye tabi gelir
- taxable
- vergiye tabi gelir
- taxable income
- vergiye tabi olmayan gelir
- tax allowance
- vergiye tabi oluş
- ratability
- yol testine tabi tutmak
- road test
- zorlu bir denemeye tabi tutmak
- put to the acid test