The house had a stone wall around it.
- Evin etrafında taş bir duvar vardı.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
Tom threw a rock into the pond.
- Tom gölete bir taş attı.
He threw a rock into the pond.
- O, havuza bir taş attı.
The prisoner of war bore himself with great dignity.
- Savaş tutuklusu kendini büyük bir onurla taşıdı.
The landscape was cold and sharp as flint.
- Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.
Tom analyzed the precious stone at his lab.
- Tom Laboratuarda kıymetli taş analizi yaptı.
Tom stole a precious stone and pawned it.
- Tom değerli bir taş çaldı ve onu rehin bıraktı.
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
He tumbles down all the poor people's chimneys, and fills up the stockings to overflowing.
- O bütün fakir insanların bacalarını düşürür ve çorapları taşmasına doldurur.
Modern society is overflowing with all sorts of information.
- Modern toplum her türlü bilgi ile dolup taşıyor.
The periodic flooding of the Nile is very important to Egypt.
- Nil'in periyodik taşkınları Mısır için çok önemlidir.
Since Tom's Tavern has started offering a delivery service too, it has been flooded with phone calls.
- Tom'un tavernası da bir teslimat hizmeti sunmaya başladığından beri taverna telefon görüşmeleriyle dolup taşıyor.
The heavy rains caused the river to flood.
- Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.
The rivers were flooded by the heavy rain.
- Irmaklar yoğun yağış yüzünden taştı.
The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.
He wasn't exactly overflowing with enthusiasm.
- O tam olarak coşku nedeniyle taşan biri değildi.
Modern society is overflowing with all sorts of information.
- Modern toplum her türlü bilgi ile dolup taşıyor.
At last, the gem was in his hands.
- Sonunda, değerli taş onun ellerindeydi.
Rare gems include aquamarine, amethyst, emerald, quartz and ruby.
- Bazı değerli taşlar akuamarin, ametist, zümrüt, kuvars ve yakuttur.
A stone hit him on the head.
- Kafasına bir taş çarptı.
Tom threw a rock at Mary, but it didn't hit her.
- Tom Mary'ye bir taş attı ama bu onu incitmedi.