taşıyan

listen to the pronunciation of taşıyan
Türkçe - İngilizce
{i} bearer
bearing

Moses came down from the mountain bearing divine commandments. - Musa ilahi emirleri taşıyan dağdan indi.

bringer
holder
carrier
conveyor

This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi. - Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.

{i} carrying

Tom is the only one carrying an umbrella. - Tom şemsiye taşıyan tek kişiydi.

On June 11, 1948, a V-2 Blossom launched into space from White Sands, New Mexico carrying Albert I, a rhesus monkey. - 11 Haziran 1948 tarihinde, bir al yanaklı maymun, Albert I'i taşıyan bir V-2 Blossom , New Mexico'da White Sands'den uzaya fırlatıldı.

ferous
conveying
deferent
tabutu taşıyan kimse
pallbearer
hayati önem taşıyan
vital

It's a matter of vital importance. - Bu hayati önem taşıyan bir konu.

taşı
{f} bear

I bear him no malice. - Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.

Americans have the right to bear arms. - Amerikalılar silah taşıma hakkına sahiptir.

kalıtımsal özellik taşıyan gen
factor
taşı
convey

This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi. - Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.

The pipe conveys water from the lake to the factory. - Boru, gölden fabrikaya su taşır.

kendini taşıyan
self supporting
kendini taşıyan
(İnşaat) self-supporting
sedye taşıyan kimse
stretcher-bearer
sorumluluk taşıyan
dutiful
taşı
(Bilgisayar) move

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

It is five years since we moved here. - Buraya taşındığımızdan beri beş yıl geçti.

taşı
(Bilgisayar) move of
taşı
(Bilgisayar) move to

Tom wants to move to Boston. - Tom Boston'a taşınmak istiyor.

Few elephants would volunteer to move to Europe. - Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.

taşı
{f} carrying

She was carrying the baby on her back. - Bebeği sırtında taşıyordu.

Tom is carrying a violin under his arm. - Tom kolunun altında keman taşıyor.

taşı
bring in through
taşı
{f} transferred

He transferred his office to Osaka. - Ofisini Osaka'ya taşıdı.

The office has been transferred up to the sixth floor. - Ofis altıncı kata taşındı.

taşı
{f} transfer

He transferred his office to Osaka. - Ofisini Osaka'ya taşıdı.

The office has been transferred up to the sixth floor. - Ofis altıncı kata taşındı.

taşı
carry

Japanese women carry their babies on their backs. - Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.

We got him to carry our bag. - Ona çantamızı taşıttık.

taşı
brought in through
taşı
transport by
taşı
{f} tote
ağırlık taşıyan
weight-bearing
anlam taşıyan
(Bilgisayar) significand
asker taşıyan araç
troop carrier
asker taşıyan araç
troop carrying vehicle
bal taşıyan
melliferous
buhurdan taşıyan
thurifier
dil özelliklerini taşıyan
idiomatic
dük ünvanı taşıyan
ducal
elbisenin eteğini taşıyan kimse
trainbearer
golf takımlarını taşıyan araba
caddie cart
golf takımlarını taşıyan araba
caddy cart
golf takımlarını taşıyan yardımcı
caddy
golf takımlarını taşıyan yardımcı
caddie
hastalığı vücudun başka bir bölümüne taşıyan ilaç
revulsive
hayati önem taşıyan
of vital importance
her iki cinsin özelliğini taşıyan
epicene
heykel niteliği taşıyan
sculptural
kendi ağırlığını taşıyan
self-supporting
nikâhta çiçek taşıyan kız
flower girl
otomobil taşıyan feribot
(Turizm) car ferry
polen taşıyan
(Botanik, Bitkibilim) pollinator
pozitif yük taşıyan element
electropositive element
sedye taşıyan hastabakıcı
stretcher bearer
taşı
carried

People carried their own weight then. - İnsanlar o zaman kendi ağırlığı taşıdı.

A samurai in the Edo era carried two swords. - Edo Döneminde bir ​​samuray iki kılıç taşıdı.

taşı
ferry

A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea. - Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.

Tom offered to ferry us across the river in his boat. - Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.

tohum taşıyan araç
seedcase
tren taşıyan feribot
ferry bridge
tören asasını taşıyan kimse
(brit.üniv.) bedel
tören asasını taşıyan kimse
(brit. üniv.) beadle
tören asasını taşıyan kimse
bedell
türünün özelliklerini taşıyan
true to type
valiz taşıyan görevli
bellhop
valiz taşıyan görevli
bellboy
yasal olarak kesinlik ve doğruluk taşıyan
(Hukuk) legally accurate
yolcu ve yük taşıyan uçak
(Havacılık) combination aircraft
yolcu ve yük taşıyan uçak
(Havacılık) mixed aircraft
yolcuları gemiden kıyıya taşıyan kayık
tender
zehir taşıyan
(Tıp) toxophoric
zehir taşıyan
(Tıp) toxophorous
zıpkın taşıyan
tridentiferous