taşıma teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- transportation
A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
- Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
This place isn't convenient for public transportation.
- Bu yer, toplu taşıma araçları için uygun değildir.
- transport
The public transportation system runs like clockwork.
- Toplu taşıma sistemi saat gibi çalışır.
This place isn't convenient for public transportation.
- Bu yer, toplu taşıma araçları için uygun değildir.
- carrying
The car has three rows of seats and is capable of carrying eight passengers.
- Arabanın üç sıra koltuğu vardır ve sekiz yolcu taşıma kapasitesine sahiptir.
I need help carrying her.
- Onu taşımak için yardıma ihtiyacım var.
- traction
- removal
- hauling
- carriage, transport, transmission, conduction, haulage
- shipping
- conduction
- conveyance
- portage
- carriage
- (Hukuk) transmission
- freight
How much is the freight on this box?
- Bu kutuda taşıma ücreti ne kadar?
- haulage
- transfer
- (Spor) lift
- carry
I helped carry those bags.
- Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
Tom doesn't carry much luggage on trips.
- Tom gezilerde çok bagaj taşımaz.
- movement
- shipment
- (Bilgisayar) move
Tom helped Mary move the dresser.
- Tom Mary'nin şifonyerini taşımasına yardım etti.
Tom can't help move the piano because he has a bad back.
- Tom sırtı ağrıdığı için piyanoyu taşımaya yardım edemiyor.
- cargo
Icebreakers are used to carry cargo and break ice.
- Buzkıranlar kargo taşımak ve buz kırmak için kullanılır.
- transit
- {i} tote
- truckage
- take
How many people did it take to move the piano?
- Piyanoyu taşımak kaç kişi gerektirdi?
The yoke of marriage is so heavy that it takes two people to carry it – sometimes three.
- Evliliğin boyunduruğu o kadar ağırdır ki onu taşımak iki kişi gerektirir-bazen üç.
- bearing
- (Askeri) convey
- porting
- migration
- haul
- {i} handling
How much is the handling charge?
- Taşıma ücreti ne kadar.
Handling dynamite can be dangerous.
- Dinamit taşıma tehlikeli olabilir.
- taşımak
- carry
It's against the law to carry weapons.
- Silah taşımak hukuka aykırıdır.
He had to carry many loads from the house to station.
- O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
- taşımak
- {f} haul
- taşımak
- transport
The baskets they use to transport fruit are made with strips of cane.
- Onların meyve taşımak için kullandıkları sepetler kamış şeritlerinden yapılır.
The thieves used a wheelbarrow to transport the giant gold coin to nearby Monbijou Park.
- Hırsızlar, devasa altın madalyonu yakındaki Monbijou Park'a taşımak için bir el arabası kullandılar.
- taşımak
- bear
The ice on the lake is too thin to bear your weight.
- Gölün üstündeki buz senin ağırlığını taşımak için çok ince.
She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.
- O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır.
- taşıma ücreti
- truckage
- taşıma senedi
- (Ticaret) bill of lading
- taşıma alanı
- bearing area
- taşıma aracısı
- forwarder
- taşıma arakesiti
- transport cross-section
- taşıma baklası
- tenter clip
- taşıma bandı
- conveyor band
- taşıma bandı
- conveyor belt
- taşıma belgesi
- chattel paper
- taşıma gerilmesi
- bearing stress
- taşıma gücü
- bearing capacity
- taşıma kafesi
- skip
- taşıma mesafesi
- haul distance
- taşıma mesafesi
- haul
- taşıma politikası
- (Hukuk) transport policy
- taşıma saati
- transfer clock
- taşıma su ile değirmen dönmez
- (Atasözü) An enterprise can't be carried out successfully with inadequate means
- taşıma teorisi
- transport theory
- taşıma yolu
- haulage drift
- taşıma yüzeyi
- bearing surface
- taşıma ücreti
- portage
- taşıma ücreti
- freight
How much is the freight on this box?
- Bu kutuda taşıma ücreti ne kadar?
- taşıma ücreti
- shipping and handling fee
- taşıma ücreti
- cartage
- tam taşıma
- complete carry
- taşımak
- {f} convey
- taşımak
- relocate
- taşı
- {f} bear
Will the ice bear our weight?
- Buz bizim ağırlığını taşıyabilecek mi?
I bear him no malice.
- Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.
- transit taşıma
- Transit transportation
- kamyonla taşıma
- truckage
- taşı
- convey
Buses, trains and planes convey passengers.
- Otobüs, tren ve uçaklar yolcu taşırlar.
The pipe conveys water from the lake to the factory.
- Boru, gölden fabrikaya su taşır.
- taşımak
- remove
- taşımak
- to carry; to transport, to convey, to ferry; to wear; to bear
- analog taşıma
- analogue transmission
- artık taşıma
- overhaul
- elektron taşıma
- electron transport
- taşı
- (Bilgisayar) move
The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
- Yaklaşık 1830 yılında, aile anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
Few elephants would volunteer to move to Europe.
- Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
- taşı
- (Bilgisayar) move of
- taşı
- (Bilgisayar) move to
I think it's time for me to move to the suburbs.
- Sanırım varoşlara taşınmamın zamanıdır.
Tom said that he wanted to move to Boston.
- Tom Boston'a taşınmak istediğini söyledi.
- taşımak
- transport by
- taşımak
- support
- taşımak
- (Dilbilim) get up
- taşımak
- (Dilbilim) bring away
- taşımak
- bring in through
- taşımak
- transfer
- taşımak
- hump
- taşımak
- coach
- taşımak
- (İnşaat) handle
- top taşıma (steps)
- (Spor) traveling
- toplu taşıma
- mass transport
- toplu taşıma
- transit
- toplu taşıma
- public transit
- taşı
- {f} carrying
She was carrying the baby on her back.
- Bebeği sırtında taşıyordu.
He was carrying an umbrella under his arm.
- O, kolunun altında bir şemsiye taşıyordu.
- taşı
- bring in through
- taşı
- {f} transferred
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
- taşı
- {f} transfer
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
- taşı
- carry
He helped me to carry the bag.
- Çantayı taşımam için bana yardımcı oldu.
Japanese women carry their babies on their backs.
- Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
- taşı
- brought in through
- taşı
- transport by
- taşı
- {f} tote
- taşımak
- cart
- taşımak
- lug
- taşımak
- ferry
- taşımak
- conduct
- taşımak
- receive
- taşımak
- ease
- aşındırıcı kayışla taşıma
- conveying with abrasive belt
- dahili taşıma şekli
- (Ticaret) mode of transport inland
- gümrük mührü altında taşıma
- (Ticaret) transportation under customs seal
- laf taşıma
- Moving words
- taşımak
- put across
- toplu taşıma
- public transportation. bulk transport. mass transportation. mass transit
- toplu taşıma
- public transportation
- ön taşıma
- (Nakliyat, Lojistik) Domestic collection
When the customer wants either they bring their goods to our warehouse or they request domestic collection.
- NATO Sivil Hava Taşıma Teşkilatı
- (Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Civil Airlift Agency
- ana taşıma katı
- main haulage level
- araba ile taşıma
- cartage
- asker taşıma aracı
- (Askeri) troop carrier
- asker taşıma gemisi
- troopship
- asker taşıma gemisi
- trooper
- bagaj taşıma çekçeği nerede
- Where are the luggage carts
- band taşıma sistemi
- sliver conveyor system
- bebek taşıma çantası
- carry-cot
- belge taşıma
- (Bilgisayar) move documents
- blok taşıma
- (Bilgisayar,İnşaat) block move
- bobin taşıma bandı
- package conveyor belt
- cevher taşıma
- (Madencilik) ore haulage
- demiryolu taşıma treyleri
- rail-road trailer
- deniz karakol/devriye uçağı; görev ve taşıma yükü değerlendirmesi; görev planlam
- (Askeri) maritime patrol aircraft; mission and payload assessment; mission planning agent
- depolama ve taşıma sırasında ziyan olan miktar
- outage
- dosya taşıma
- file migrate
- emniyetli taşıma kapasitesi
- safe bearing capacity
- ev taşıma kamyonu
- pantechnicon van
- ev taşıma kamyonu
- pantechnicon
- gerekli vasıfları taşıma
- have the necessary qualifications
- güvenilir emniyetli taşıma
- (Çevre) safe secure transport
- hava basınçlı kargo taşıma
- pneumatic dispatch
- kaldırma ve mekanik taşıma araçları
- (Hukuk) lifting and mechanical handling appliances
- karayolu taşıma
- highway transportation
- karayolu taşıma ücreti
- (Ticaret) haulage
- kentsel toplu taşıma
- urban public transport
- kesintisiz taşıma sistemi
- continuous conveying system
- kombine taşıma konşimentosu
- (Ticaret) combined bill of lading
- kızakla taşıma
- sledding
Sledding is very easy. All you have to do is sit down tight and let it slide.
- Kızakla taşımak çok kolaydır. Yapman gereken tek şey sıkı oturmak ve onu kaydırmaktır.
- malzeme taşıma
- material handling
- metin taşıma
- (Bilgisayar) text move
- motorlu taşıma vasıtası
- (Havacılık) engine car
- nihai taşıma kapasitesi
- ultimate carrying capacity
- oksijen taşıma gücü
- (Biyoloji) pouvoir oxyphorique
- otobüsle taşıma
- bussing
- paket taşıma makbuzu
- (Ticaret) parcel receipt
- paketleme, sandıklama ve taşıma
- (Askeri) packing, crating, and handling
- plaka taşıma testi
- plate-bearing test
- silah taşıma
- (Kanun) carrying weapon
- sonsuz halatlı taşıma
- endless rope haulage
- sulu taşıma
- (Madencilik) hydraulic haulage
- sırtta çocuk taşıma sepeti
- papoose
- taşı
- carried
What is learned in the cradle is carried to the tomb.
- Beşikte öğrenilen mezara kadar taşınır.
I carried three books.
- Ben üç kitap taşıdım.
- taşı
- ferry
A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea.
- Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.
Tom offered to ferry us across the river in his boat.
- Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.
- taşımak
- (sular) wash
- taşımak
- bear away
- taşımak
- to bear, support, or hold up (a weight, a load): Bu dal beni taşımaz. This branch won't bear my weight
- taşımak
- to carry (something) (on one's person): Ahmet silah taşıyor. Ahmet's carrying a gun
- taşımak
- to bear, endure, put up with
- taşımak
- sustain
- taşımak
- tote
- taşımak
- stanchion
- taşımak
- carry away
- taşımak
- (iterek) walk
- taşımak
- (omuzunda vb) ride
- taşımak
- wear
Tom's wallet was a bit the worse for wear, and Mary said he should get a new one.
- Tom'un cüzdanı taşımak için biraz daha kötüydü. Mary yeni bir tane alması gerektiğini söyledi.
- taşımak
- move , transport
- taşımak
- (Hukuk) to transfer
- taşımak
- to bear, carry, possess (a name, etc.): Çocuk dedesinin adını taşıyor. The child bears his grandfather's name
- taşımak
- run
- taşımak
- to carry, transport (something) from (one place) to (another)
- taşımak
- carryon
- tehlikeli madde taşıma
- (Otomotiv) carriage of dangerous goods
- teleferikle yük taşıma
- telpherage
- toplu taşıma
- toplutaşıma
- toplu taşıma
- mass transportation, mass transport
- uçakla taşıma
- airlift
- yolcu taşıma aracı
- carryall
- yolcu taşıma sözleşmesi
- (Ticaret) passenger contract
- yük taşıma
- burden
- yük taşıma
- freightage