tümler

listen to the pronunciation of tümler
Türkçe - İngilizce
{M} complementary. ~ açı complementary angle
complementary
complement
coboundary
tüm
all

All the flowers in the garden are yellow. - Bahçedeki tüm çiçekler sarı.

Are you going to cut down all the trees here? - Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?

tüm
whole

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

It was a victory for the whole country when he finished first in the race. - O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.

tüm
{s} entire

We spent the entire day on the beach. - Tüm günü plajda geçirdik.

According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate. - Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.

tüm
overall
tümler açı
complementary angle
tüm
utter
dikgen tümler
(Bilgisayar,Matematik) orthogonal complement
tüm
aggregate
tüm
(Bilgisayar) more

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

All languages are equal, but English is more equal than the others. - Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.

tüm
the whole of
tüm
absolute

I ate absolutely nothing the whole day. - Tüm gün katiyen bir şey yemedim.

I require absolute loyalty of my employees. - Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.

tüm
total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

tüm
entirety
tüm
of all

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.

80% of all English words come from other languages. - Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.

bire tümler
(Bilgisayar) one's complement
bit-tümler
(Bilgisayar) bit-complement
tüm
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
tüm
all of, all: tüm bunlar all of these
tüm
clear

From the hotel, we could see the entire park very clearly. - Otelden tüm parkı çok net bir şekilde görebiliyorduk.

He was cleared of all charges and released yesterday. - Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.

tüm
full complement
tüm
pan

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

tüm
entirety, whole, sum total
tüm
full

Full religious freedom is assured to all people. - Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.

I will accept full responsibility for this. - Bunun için tüm sorumluluğu kabul edeceğim.

tüm
totality
tüm
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

tüm
(Hukuk) integral
tüm
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

tüm
all over the

Our branches extend all over the country. - Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.

She traveled all over the world. - O, tüm dünyayı gezdi.

tümler