tümlük

listen to the pronunciation of tümlük
Türkçe - İngilizce
totality, entirety
entirely
entirety
tüm
all

Are you going to cut down all the trees here? - Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?

When I woke up, all other passengers had gotten off. - Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti.

tüm
whole

It was a victory for the whole country when he finished first in the race. - O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.

The whole population of New Zealand is 3,410,000, and one seventh of it are the Maori people. - Yeni Zelanda'nın tüm nüfusu 3.410.000 olup, bunun yedide biri Maori halkıdır.

tüm
{s} entire

Tom read the entire book in three hours. - Tom üç saatte tüm kitabı okudu.

We spent the entire day on the beach. - Tüm günü plajda geçirdik.

tüm
overall
tüm
utter
tüm
aggregate
tüm
(Bilgisayar) more

I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists. - Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.

I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this. - Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.

tüm
the whole of
tüm
absolute

The dictator had the absolute loyalty of all his aides. - Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.

I require absolute loyalty of my employees. - Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.

tüm
total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

tüm
entirety
tüm
of all

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.

That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach. - İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.

tüm
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
tüm
all of, all: tüm bunlar all of these
tüm
clear

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan temizledi.

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.

tüm
full complement
tüm
pan

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

tüm
entirety, whole, sum total
tüm
full

I will accept full responsibility for this. - Bunun için tüm sorumluluğu kabul edeceğim.

Full religious freedom is assured to all people. - Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.

tüm
totality
tüm
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

tüm
(Hukuk) integral
tüm
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

tüm
all over the

He became famous all over the world. - Tüm Dünyada ünlü oldu.

She spread the gossip all over the town. - Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.

tümlük