tüme

listen to the pronunciation of tüme
Türkçe - İngilizce
tour
To make a journey; as, to tour throughout a country
A tower
A journey through a particular building, estate, country, etc
{n} a roving journey, ramble, turn
A guided visit to a particular place, or virtual place
When people such as musicians, politicians, or theatre companies tour, they go on a tour, for example in order to perform or to meet people. A few years ago they toured the country in a roadshow He toured for nearly two years and played 500 sell-out shows
The Grand Tour Through France, Switzerland, Italy, and home by Germany Before railways were laid down, this tour was made by most of the young aristocratic families as the finish of their education Those who merely went to France or Germany were simply tourists
A turn; a revolution; as, the tours of the heavenly bodies
make a tour of a certain place; "We toured the Provence this summer
A tour is a planned visitation to one or more destinations for specific educational objectives and outcomes Such a tour is conducted over an extended period of time (such as a semester or a summer) under the direct or indirect supervision of a qualified instructor selected by the department offering the tour A tour is an educational entity, and is not part of another existing course (such as a field trip) Students are expected to bear the cost for travel, housing, meals, admission costs, and the like, as may be required
To make a circuit of a place
a time for working (after which you will be relieved by someone else); "it's my go"; "a spell of work"
A set of Web pages that uses text and graphics to describe a product's features
A journey through a given list of places, such as by an entertainer performing concerts
{f} sightsee, voyage, travel
means a journey from one place to another irrespective of the distance between such places
A prearranged trip, planned and organized by an individual or a tour operator
A trip taken to another nation by a test side in which several matches will be played
tüm
all

The baby cried all night. - Bebek tüm gece ağladı.

Are you going to cut down all the trees here? - Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?

tüm
whole

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

It was a victory for the whole country when he finished first in the race. - O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.

tüm
{s} entire

According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate. - Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.

Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake. - Jane randevusunda tüm bir çikolatalı kekin bittiğine inanamadı.

tüm
overall
tüm
utter
tüm
aggregate
tüm
(Bilgisayar) more

All languages are equal, but English is more equal than the others. - Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.

I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists. - Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.

tüm
the whole of
tüm
absolute

I require absolute loyalty of my employees. - Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.

The dictator had the absolute loyalty of all his aides. - Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.

tüm
total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

tüm
entirety
tüm
of all

That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach. - İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.

Out of all the attributes of the gods, the one I find most pitiable is their inability to commit suicide. - Tanrıların tüm niteliklerinden acınacak bulduğum, onların intihar etme yeteneksizlikleridir.

tüm
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
tüm
all of, all: tüm bunlar all of these
tüm
clear

He was cleared of all charges and released yesterday. - Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.

From the hotel, we could see the entire park very clearly. - Otelden tüm parkı çok net bir şekilde görebiliyorduk.

tüm
full complement
tüm
pan

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

tüm
entirety, whole, sum total
tüm
full

The banquet was in full swing. - Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.

Full religious freedom is assured to all people. - Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.

tüm
totality
tüm
completely

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

tüm
(Hukuk) integral
tüm
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

tüm
all over the

She traveled all over the world. - O, tüm dünyayı gezdi.

He became famous all over the world. - Tüm Dünyada ünlü oldu.

Türkçe - Türkçe

tüme teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

TÜME VARIM
(Hukuk) İstikra;induction;ikincil kurallardan anakurala varma
tüme varım
Tekil olandan, özel olandan genel olana giden, tek tek olgulardan genel önermelere varan yöntem, istikra, endüksiyon
Tüm
tümbek
tüm
Tümen sözcüğünün kısaltması
tüm
Tepe, tümsek
tüm
Sarmısak
tüm
Bir şeyin bütünü, tamamı
tüm
Bir şeyin olancası, bütünü, topu, tamamı
tüme