tümüyle

listen to the pronunciation of tümüyle
Türkçe - İngilizce
entirely

Thomas and Marie are entirely renovating their home. - Thomas ve Marie evlerini tümüyle restore ediyorlar.

smack
completely, totally, fully, entirely, absolutely, diametrically, altogether, quite
stark
clean
as a whole
completely

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

downright
very

I am very against the legalisation of drugs - Uyuşturucuların yasalaşmasına tümüyle karşıyım.

totally
wholly
from top to bottom
clear
exactly

You're not exactly supposed to be here. - Tümüyle burada olman gerekmiyor.

thoroughly
utterly
through and through
bodily
fully
for good
all

It's all about sentences. Not words. - O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.

She was dressed all in black. - O tümüyle siyah giyindi.

absolutely
to the full
quite
diametrically
altogether
tüm
all

All the other languages are easier than Uighur. - Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.

When I woke up, all other passengers had gotten off. - Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti.

tüm
whole

The whole world is watching the summit conference. - Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.

The whole population of New Zealand is 3,410,000, and one seventh of it are the Maori people. - Yeni Zelanda'nın tüm nüfusu 3.410.000 olup, bunun yedide biri Maori halkıdır.

tüm
{s} entire

Tom read the entire book in three hours. - Tom üç saatte tüm kitabı okudu.

According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate. - Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.

tüm
overall
tümüyle doğru
bang on
tümüyle güvenmek
swear by
tümüyle yanlış
quite wrong
tüm
utter
tüm
aggregate
tüm
(Bilgisayar) more

I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this. - Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.

All I wanted was a little more attention. - Tüm istediğim biraz daha dikkatti.

tüm
the whole of
tüm
absolute

I ate absolutely nothing the whole day. - Tüm gün katiyen bir şey yemedim.

I require absolute loyalty of my employees. - Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.

tüm
total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

tüm
entirety
toptan, tümüyle
wholesale, the entire
tüm
of all

Out of all the attributes of the gods, the one I find most pitiable is their inability to commit suicide. - Tanrıların tüm niteliklerinden acınacak bulduğum, onların intihar etme yeteneksizlikleridir.

80% of all English words come from other languages. - Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.

tüm
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
tüm
all of, all: tüm bunlar all of these
tüm
clear

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.

You've been cleared of all charges. - Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.

tüm
full complement
tüm
pan

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

tüm
entirety, whole, sum total
tüm
full

I will accept full responsibility for this. - Bunun için tüm sorumluluğu kabul edeceğim.

The banquet was in full swing. - Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.

tüm
totality
tüm
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

tüm
(Hukuk) integral
tüm
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

tüm
all over the

She spread the gossip all over the town. - Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.

He became famous all over the world. - Tüm Dünyada ünlü oldu.

tümüyle