tümü

listen to the pronunciation of tümü
Türkçe - İngilizce
all of

You have to answer all of these questions. - Bu soruların tümünü cevaplamalısın.

We lost all of our funding. - Bizim finansmanın tümünü kaybettik.

all

She was dressed all in black. - O tümüyle siyah giyindi.

I'm sorry, we're all out of manti. - Üzgünüm, mantıların tümü bitti.

the whole shebang
as a whole
(Bilgisayar) more
gamut
lot
shebang
tüm
all

The baby cried all night. - Bebek tüm gece ağladı.

Are you going to cut down all the trees here? - Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?

tüm
whole

It was a victory for the whole country when he finished first in the race. - O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.

The whole population of New Zealand is 3,410,000, and one seventh of it are the Maori people. - Yeni Zelanda'nın tüm nüfusu 3.410.000 olup, bunun yedide biri Maori halkıdır.

tüm
{s} entire

Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake. - Jane randevusunda tüm bir çikolatalı kekin bittiğine inanamadı.

According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate. - Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.

tüm
overall
tümü içinde
(Bilgisayar) all in
tümü ile değiştirmek
(Hukuk) changeover
tümü ile/üyle
completely
tüm
utter
tüm
aggregate
tüm
(Bilgisayar) more

I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists. - Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

tüm
the whole of
tüm
absolute

I require absolute loyalty of my employees. - Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.

I ate absolutely nothing the whole day. - Tüm gün katiyen bir şey yemedim.

tüm
total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

tüm
entirety
birlikte yemek yiyenlerin tümü
All who eat together
tüm
of all

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.

Out of all the attributes of the gods, the one I find most pitiable is their inability to commit suicide. - Tanrıların tüm niteliklerinden acınacak bulduğum, onların intihar etme yeteneksizlikleridir.

aynı kuluçkadan çıkan yavruların tümü
covey
bölge hayvanlarının tümü
fauna
gelenlerin tümü
all comers
konuyla ilgililerin tümü
symposium
taşınabilir malların tümü
goods and chattels
tüm
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
tüm
all of, all: tüm bunlar all of these
tüm
clear

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan temizledi.

He was cleared of all charges and released yesterday. - Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.

tüm
full complement
tüm
pan

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

tüm
entirety, whole, sum total
tüm
full

I will accept full responsibility for this. - Bunun için tüm sorumluluğu kabul edeceğim.

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

tüm
totality
tüm
completely

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

tüm
(Hukuk) integral
tüm
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

tüm
all over the

She traveled all over the world. - O, tüm dünyayı gezdi.

Our branches extend all over the country. - Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.