tümü

listen to the pronunciation of tümü
Türkçe - İngilizce
all of

We lost all of our funding. - Bizim finansmanın tümünü kaybettik.

I wasn't able to access all of the information. - Bilginin tümüne erişemiyordum.

all

It's all about sentences. Not words. - O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.

Our soccer team beat all the other teams in the town. - Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi.

the whole shebang
as a whole
(Bilgisayar) more
gamut
lot
shebang
tüm
all

When I woke up, all other passengers had gotten off. - Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti.

The baby cried all night. - Bebek tüm gece ağladı.

tüm
whole

This window overlooks the whole city. - Bu pencere tüm şehre bakıyor.

It was a victory for the whole country when he finished first in the race. - O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.

tüm
{s} entire

According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate. - Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.

We spent the entire day on the beach. - Tüm günü plajda geçirdik.

tüm
overall
tümü içinde
(Bilgisayar) all in
tümü ile değiştirmek
(Hukuk) changeover
tümü ile/üyle
completely
tüm
utter
tüm
aggregate
tüm
(Bilgisayar) more

I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this. - Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

tüm
the whole of
tüm
absolute

I ate absolutely nothing the whole day. - Tüm gün katiyen bir şey yemedim.

I require absolute loyalty of my employees. - Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.

tüm
total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

tüm
entirety
birlikte yemek yiyenlerin tümü
All who eat together
tüm
of all

That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach. - İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.

80% of all English words come from other languages. - Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.

aynı kuluçkadan çıkan yavruların tümü
covey
bölge hayvanlarının tümü
fauna
gelenlerin tümü
all comers
konuyla ilgililerin tümü
symposium
taşınabilir malların tümü
goods and chattels
tüm
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
tüm
all of, all: tüm bunlar all of these
tüm
clear

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.

He was cleared of all charges and released yesterday. - Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.

tüm
full complement
tüm
pan

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

tüm
entirety, whole, sum total
tüm
full

The banquet was in full swing. - Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.

I will accept full responsibility for this. - Bunun için tüm sorumluluğu kabul edeceğim.

tüm
totality
tüm
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

tüm
(Hukuk) integral
tüm
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

tüm
all over the

He became famous all over the world. - Tüm Dünyada ünlü oldu.

Our branches extend all over the country. - Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.

tümü