Zamanla anlayacaksın.
- In time, you will understand.
Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
- In times of abundance, remember the times of famine.
O ve ben vaktinde geldik.
- She arrived on time. I arrived in time.
Saat 2.30'da buluşmam vardı ama trafiğe yakalandım ve oraya vaktinde varamadım.
- I had an appointment at 2:30, but I was caught in traffic and couldn't get there in time.
Trene zamanında yetişmek için elinden geleni yaptı.
- He did his best to be in time for the train.
Toplantıya zamanında yetişmek için acele edelim.
- Let's hurry to be in time for the meeting.
Sorunu büyümeden halletmeyi zaman içerisinde öğreneceksiniz.
- You'll learn in time that a stitch in time saves nine.
Eğer erken kalkarsan okula zamanında varabilirsin.
- If you get up early, you can be in time for school.
Erken kalk ve zamanında ol.
- Get up early, and you'll be in time.
You've got here in time for tea — I was just making some.