Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir.
- He is not such a fool as to believe that story.
Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
- You do such a thing once too often and get punished.
Küçük hayvanlar, örneğin kriller plankton yerler.
- Tiny animals such as krill eat plankton.
Tom ve Mary safariye gittiler ve örneğin aslanlar, zürafalar, zebralar ve su aygırları gibi birçok hayvanı gördüler.
- Tom and Mary went on a safari and saw many animals, such as lions, giraffes, zebras, and hippopotamuses.
Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
- You do such a thing once too often and get punished.
Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
- Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
Ben lise mezunuyum yani ben lise problemlerini ve bu gibi şeyleri cevaplayabilirim.
- I'm a high school graduate so I am that much able to answer high school problems and such.
O kadar acele ettim ki çantamı geride bıraktım.
- I was in such a hurry that I left my bag behind.
Konuşması o kadar uzun zaman sürdü ki bazı insanlar uyumaya başladı.
- His speech went on for such a long time that some people began to fall asleep.
Küçük hayvanlar, örneğin kriller plankton yerler.
- Tiny animals such as krill eat plankton.
O, örneğin yılanlar gibi garip hayvanları seviyor.
- He likes strange animals such as snakes, for example.
O hasta ve bu sıfatla tedavi edilmeli.
- He is sick and should be treated as such.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
Mary oldukça güzel bir gelindi.
- Mary was such a lovely bride.
Böylesine büyük bir köpeği asla görmedim.
- I've never seen such a big dog.
Böylesine kitapları okumanın faydası nedir.
- What is the good of reading such books?
Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon.
- They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.
Kolayca anlaşılabilir olduğu için bu tür kitapları okuyun.
- Read such books as can be easily understood.
Bu tür bir davranış için hiçbir gerekçe yoktur.
- There is no excuse for such behavior.
Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
- It was such a hot day that we went swimming.
Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir.
- He is not such a fool as to believe that story.
Böyle bir şey var mıydı?
- Was there such a thing?
Hepimiz onun böyle iyi bir adamı niye terk ettiğini merak ettik.
- We all wondered why she had dumped such a nice man.
Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
- As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
- Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon.
- They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.
Soğuk öyle ki kuşlar anında düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
Ne kadar da aptalsın!
- You're such an idiot!
Ne kadar da güzel kirpiklerin var.
- You have such beautiful lashes.
Ne kadar da aptalsın!
- You're such an idiot!
Böyle önemli bir şeyi unutacak kadar ne kadar ihmalkarsın!
- How careless you are to forget such an important thing!
Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır.
- As far as my experience goes, such a plan is impossible.
Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
- You do such a thing once too often and get punished.
Asla böylesine güzel bir gün batımı görmedim.
- Never have I seen such a beautiful sunset.
Böylesine loş bir odada kitap okumayın.
- Do not read books in such a dim room.
Bunun bu denli iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
- I don't think this was such a good idea.
Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı.
- The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.
Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
Hepimiz onun böyle iyi bir adamı niye terk ettiğini merak ettik.
- We all wondered why she had dumped such a nice man.
Böyle güzel bir kız hiç görmedim.
- I have never seen such a beautiful girl.
O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
- She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
O benim bir arkadaşım ve ona öyle davranırım.
- He is a friend and I treat him as such.
O ünlü bir ressamdır ve öyle davranılmalı.
- He is a famous painter and should be treated as such.
These are events or situations that could harm employees at work in such a way that there is a legal requirements to report them.
How do I end my hemp jewelry in such a way that it can be worn, removed, and put back on easily?.
In such circumstances, it isimportant that precautions are taken to protectnearby structures.
Such is life.
The party was such a bore.
the above address or at such other address as may notify.
Some are just no-good locals—drunks and such—who’d just as soon beg or steal as work.
I was never in a country such as that.
Waterbirds such as the duck or the gull are common in the area.
Such as have already done their work may leave.
Of course I’m not happy about it, but such is life.
I am troubled by the rush of young researchers attempting to prove that females are not inferior to males in such-and-such an ability or such-and-such a trait, especially when it is by no means clear what difference it makes.
It's a poor system, because if you want to do such-and-such you must first find that function in a long and disorderly list.
Anytime he said thus and such, she said the opposite.
"I get to travel with my job but the downside is I have to give talks." "Well, there's no such thing as a free lunch.".