suçlama

listen to the pronunciation of suçlama
Türkçe - İngilizce
accusation

He denied the accusation. - O, suçlamayı reddetti.

Tom denied the accusation. - Tom suçlamayı reddetti.

accusing
{i} charge

They could not prove their charges. - Suçlamaları ispat edemediler.

I deny all those charges. - Ben tüm bu suçlamaları reddediyorum.

blame

Don't blame Tom for what Mary did. - Mary'nin söylediği için Tom'u suçlama.

Tom didn't blame Mary for hitting John. - Tom, John'a vurduğu için Mary'yi suçlamadı.

complaint
impeachment

The impeachment processes have begun. - Suçlama süreçleri başladı.

blaming

Stop blaming him for your mistakes. - Hataların için onu suçlamaktan vazgeç.

Thank you for not blaming me for the accident. - Kaza için beni suçlamadığınız için size teşekkür ederim.

condemnation
incrimination
excoriation
indictment
arraignment
crimination
censure
denunciation
rap
accusation, charge, indictment itham
reproach
plaint
inculpation
accusation, accusing
accuse

You'd better be very sure before you accuse Tom of anything. - Birini bir şeyle suçlamadan önce çok emin olsan iyi olur.

I shouldn't have accused him of stealing the money. - Onu parayı çalmakla suçlamamalıydım.

(Kanun) charging
impeach

The impeachment processes have begun. - Suçlama süreçleri başladı.

allegation
imputation
implication
suçlamak
accuse
suçlamak
blame

Tom wants to blame us. - Tom bizi suçlamak istiyor.

Tom has only himself to blame. - Tom sadece kendini suçlamak zorunda.

suçlamak
charge

Without sufficient evidence, it was difficult to charge Dan with murder. - Yeterli delil olmadan, Dan'ı cinayetle suçlamak zordu.

suçlamak
charge smb. with smth
suçla
accuse

I was accused of eating the boss's lunch. - Patronun öğle yemeğini yemekle suçlandım.

He was accused of evading tax. - Vergi kaçırmakla suçlandı.

suçla
blame on

The investigators tried to pin the blame on the pilot. - Araştırmacılar pilotu suçlamaya çalıştı.

suçla
indict

The grand jury decided not to indict the police officer. - Büyük jüri, polis memurunu suçlamamaya karar verdi.

In the absence of sufficient proof, the police could not indict him. - Yeterli kanıt yokluğunda, polis onu suçlayamadı.

suçla
{f} blame

She blamed him for all her problems. - O bütün problemleri için onu suçladı.

Nobody was to blame for the accident. - Kimse kaza için suçlanmadı.

suçlamak
(ağır biçimde) chastise
suçlamak
{f} impute
suçlamalar
allegation
suçlamak
condemn
suçlamak
put the blame on
suçlamak
charge with
suçlamak
(deyim) land on
suçlamak
(deyim) land upon
suçlamalar
charges

I deny all those charges. - Ben tüm bu suçlamaları reddediyorum.

You've been cleared of all charges. - Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.

suçla
{f} incriminating
suçla
accuse by
suçla
{f} accused

I was accused of eating the boss's lunch. - Patronun öğle yemeğini yemekle suçlandım.

He was accused of evading tax. - Vergi kaçırmakla suçlandı.

suçla
{f} accusing

You have no grounds for accusing Jill of stealing the stock certificates. - Jill'i hisse senetlerini çalmakla suçlayacak hiçbir dayanağın yok.

We're not accusing you of anything. - Seni hiçbir şey için suçlamıyoruz.

suçla
accuse of
suçla
incriminate

Sami didn't incriminate himself. - Sami kendini suçlamadı.

suçla
arraign
suçla
impeach

The impeachment processes have begun. - Suçlama süreçleri başladı.

suçla
{f} blamed

I blamed him for the accident. - Kaza için onu suçladım.

Business leaders blamed it on Roosevelt. - İş liderleri Roosevelt'i suçladı.

suçlamak
indict
suçlamak
lay at the door of
suçlamak
incriminate
suçlamak
plead
suçlamak
reprehend
suçlamak
point the finger at
suçlamak
impeach
suçlamak
hold sth against
Suçlamak
point fingers
suçla
accuseof
suçlamak
put in the dock
suçlamak
hold sth against sb
birbirini suçlama
recrimination
karşı suçlama
countercharge
karşılıklı suçlama
recrimination
kendini suçlama
self-reproach
suçlamak
put the blame on smb
suçlamak
tax
suçlamak
to accuse (someone); to accuse (someone) of (an offense or crime)
suçlamak
to accuse, to indict, to blame, to charge sb (with sth) itham etmek
suçlamak
task
suçlamak
criminate
suçlamak
(Hukuk) to convict, to charge (to)
suçlamak
excoriate
suçlamak
censure
suçlamak
inculpate
suçlamak
reproach
suçlamak
arraign
suçlamak
bring an accusation against smb
suçlamak
fault
Türkçe - Türkçe
Suçlamak işi, itham: "Hemen hemen her faturasının karşısında bir başka fatura, her suçlamaya da bir karşı suçlama vardı."- T. Buğra
Suçlamak işi, itham
töhmet
(Osmanlı Dönemi) itham
suçlamak
Suç yüklemek, itham etmek: "Rahmetliyi suçlamak aklımın köşesinden geçmez."- H. Taner
suçlamak
Suç yüklemek, itham etmek
suçlama