Yıldızları incelemek için bir gözlemevi yaptı.
- He built an observatory to study the stars.
Dilleri incelemek inanılmazdır.
- Studying languages is incredible.
Arapça çalışmak istiyorum.
- I would like to study Arabic.
Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.
- I should study now, but I prefer staying on Tatoeba.
Tarih çalışmayı severim.
- I like studying history.
Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
Araştırma turuna katıldım.
- I joined the study tour.
Erkek kardeşim hukuk öğrenimi için Amerika'ya gitti.
- My brother went to the United States to study law.
Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
- Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
Tom yaşamını bu olguyu incelemeye adamış.
- Tom devoted his life to the study of this phenomenon.
Yazar çalışma odasında kendini öldürdü.
- The author killed himself in his study.
Babam bir garajı bir çalışma odasına dönüştürdü.
- My father converted a garage into a study.
O, müzik öğrenmek için İtalya'ya gitti.
- He went to Italy in order to study music.
Tom Fransızca öğrenme isteğini kaybetti.
- Tom has lost interest in studying French.
Öğrenim görmek için İngilizce konuşan bir ülkeye gidemiyorsanız, belki İngilizce öğrenmenize yardım edebilecek yakında yaşayan ana dili İngilizce olan birini bulabilirsiniz.
- If you can't go to an English-speaking country to study, perhaps you can find an English native speaker living nearby that can help you learn English.
Hayalim, Paris'te Fransızca öğrenim görmektir.
- My dream is to study French in Paris.
Biz aynı sınıfta İngilizce öğrenimi görmekteyiz.
- We study English in the same class.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
- Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
Yurtdışında okumaya karar verdim.
- I decided to go abroad to study.
On aydır Çin'de okumaktayım.
- I've been studying in China for ten months.
On aydır Çin'de okumaktayım.
- I've been studying in China for ten months.
Üniversitede ne okumak istiyorsun?
- What do you want to study at college?
Çalışma yapmak için çok yorgunum.
- I'm too tired to do study.
Çince öğrenmek çok zor gibi görünse de, düşündüğünüz kadar zor değil.
- Although it seems very difficult to study Chinese, it's not as hard as you think.
İngilizce öğrenmek için Amerika'ya gitti.
- He went to America to study English.
Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
Bir portre yapmaya hazırlanırken, arkadaşlarım konuyu yakından incelemek için bir sürü fotoğraf çeker.
- In preparation for painting a portrait, my friend takes many photographs in order to study the subject closely.
Kütüphanede çalışmayı denemek isteyebilirsin.
- You might want to try studying in the library.
Biraz daha çok çalışmayı denemeni tavsiye ediyorum.
- I recommend you try studying a bit harder.
Bilimin gerçek tanımı, dünyanın güzelliğini araştırmaktır.
- The real definition of science is that it's the study of the beauty of the world.
Profesör Kay kırk yıldır böcekleri araştırmaktadır.
- Professor Kay has been studying insects for forty years.
Öğretmenin konuşması, Mary'nin daha sıkı çalışması için gayrete getirir.
- The teacher's talk stimulates Mary to study harder.
Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.
- It is forty years since I began studying Japanese.
Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
- If he studied hard, he could pass the test.
Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
- If she studied hard, she could pass the exam.
Japonca derslerini daha sıkı çalışmak zorundasın.
- You have to work harder on your Japanese studies.
Açık televizyonla, derslerini nasıl aklında tutabilirsin?
- With the T.V. on, how can you keep your mind on your studies?
Geriye dönüp bakıldığında, Keşke Tom çalışarak daha fazla zaman harcasaydı.
- In retrospect, Tom wishes he had spent more time studying.
Tom çalışarak çok zaman harcar.
- Tom spends a lot of time studying.
Evde İngilizce çalışıyorum.
- I'm studying English at home.
Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
- But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu.
- Mariko studied not only English but also German.
Kuzenim Teddy Fransızcayı üniversitede asıl branş olarak aldı ve bir yıl Paris'te okudu.
- My cousin Teddy majored in French in college and studied in Paris for one year.
Son zamanlarda yapılan araştırmalar davanın bu olmadığını göstermektedir.
- Recent studies suggest that this is not the case.
Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
- Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
Çalışmalarımda bir mola sırasında televizyon izledim.
- I watched television during a break in my studies.
Çalışmalarımı bitirdikten sonra, ben bir öğretmen oldum.
- After having finished my studies, I became a teacher.
Biologists study living things.
I need to study my biology notes.
The study of languages is fascinating.
Thenne the kyng sat in a study and bad his men fetche his hors as faste as euer they myghte.
I study medicine at the university.
He studied the map in preparation for the hike.
I made a careful study of his sister.
My study was to avoid disturbing her.
This study abroad program is a lot less structured than most others I've looked at.
The supervising teacher's stern expression at the front of the drab study hall left little doubt that no nonsense would be tolerated there.
He finished drafting his essay in study hall.
dealing with the particular study/system of concern.
Finding that Holmes was too absorbed for conversation, I had tossed aside the barren paper, and leaning back in my chair, I fell into a brown study. Suddenly my companion's voice broke in upon my thoughts.
Ah! sighs the little widow, I absolutely don't know how I am! With all this professional jargon, and nothing but 'quick study' and 'lines,' in one ear; and 'left upper' and 'right lower,' in the other, I am almost distracted!.
Gilpatric assumed that his own prior experience would give him an early advantage over McNamara, but this proved erroneous, as McNamara was a quick study and soon got a fix on the management and organization of the Defense Department.
My boyfriend is taking media studies.
... own topics to write about, to think about, to study about. ...
... buildings because these are also populations. And it includes the study of these populations ...