Mary özür dilemeyecek kadar çok inatçı.
- Mary is too stubborn to apologize.
İnatçı yanım babamdan gelmedir.
- I've got my stubbornness from my father.
O bir katır kadar inatçıdır.
- He is stubborn as a mule.
O bir katır kadar inatçı.
- He's as stubborn as a mule.
Aksi olmamalısın ve arkadaş canlısı olmalısın.
- You must not be stubborn and should be friendly.
Yaşlandın ve inatçı oldun.
- You've become old and stubborn.
Mary özür dilemeyecek kadar çok inatçı.
- Mary is too stubborn to apologize.
Çelimsiz yaşlı adam inatla bir tekerlekli sandalyeyi kullanmayı reddetti.
- The frail old man stubbornly refused to make use of a wheelchair.
Helen bunun doğru olduğunda inatla ısrar ediyor.
- Helen stubbornly insists that this is true.
Senin bok inatçılığın insanları hasta ediyor.
- Your crap stubbornness makes people sick.
İnatçı yanım babamdan gelmedir.
- I've got my stubbornness from my father.
Blood can make a very stubborn stain on fabrics if not washed properly.
He had a reputation as a tough negotiator.