O benden daha kuvvetli.
- She's stronger than me.
Senin takım bizimkinden daha güçlü.
- Your team is stronger than ours.
Oğlum kadınların erkeklerden daha güçlü olduklarını düşünüyor.
- My son thinks women are stronger than men.
O benden daha kuvvetli.
- She's stronger than me.
Türkiye, Yunanistan'dan daha güçlüydü.
- Turkey was stronger than Greece.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Kuvvetli bir rüzgar vardı.
- There was a strong wind.
Bütün gün boyunca kuvvetli bir rüzgar esti.
- A strong wind blew all day long.
Bu kahve gerçekten sert.
- This coffee is really strong.
Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
- Tom's drink is stronger than yours or mine.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- Tom's handshake is very strong.
Onun el sıkışması çok güçlüdür.
- His handshake is very strong.
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- The structure isn't strong enough to support that much weight.
Açlık en ağır sorunlardan biridir.
- Hunger is one of the strongest griefs.
Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
- They began with a strong attack against the enemy.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
- Cardboard is stronger than paper.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think this rope is strong enough?
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
O ürkek görünüyor, ama o aslında iradeli bir kişidir.
- She seems timid, but she's actually a strong-willed person.
Mary çok iradeli bir kadın.
- Mary is a very strong-willed woman.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Babam koyu kahveyi sever.
- My father likes strong coffee.
Tom her zaman kahvesini koyu içer.
- Tom always drinks his coffee strong.
Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
- I strongly suggest you visit Kyoto.
Senatör Hoar şiddetle antlaşmaya karşı konuştu.
- Senator Hoar spoke strongly against the treaty.
Öldükten sonra tekrar canlanmaya kuvvetle inanıyorum.
- I strongly believe in respawn after death.
Britanya halkı köleliğe kuvvetle karşı çıktı.
- The British people strongly opposed slavery.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
... ' I don't think that's right approach when it comes to making sure that Medicare is stronger ...
... stronger sanctions when they do. So we're seeking to strengthen NPT as a fundamental ...