Köpek postacı için dosdoğru gitti.
- The dog went straight for the postman.
O, dosdoğru bana doğru geldi.
- He came straight up to me.
Çok düzgün dişlerin var.
- You have very straight teeth.
Ben düzgün şeyler ayarlamak istiyorum.
- I'd like to set things straight.
Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
- Also Felicja has blonde straight hair.
Ben düz gitmek istiyorum.
- I want to go straight.
Onu doğruca bana ver.
- Give it to me straight.
Jane doğrudan A alacaktır.
- Jane will get straight A's.
Kiliseye varana kadar dümdüz git.
- Go straight ahead until you reach the church.
Dümdüz git ve bankayı göreceksin.
- Go straight ahead and you will see the bank.
Tom heteroseksüel bir erkek.
- Tom is a straight guy.
Heteroseksüel misin yoksa homoseksüel mi? Ben heteroseksüelim.
- Are you straight or gay? I'm straight.
Ben brendimi sek severim.
- I like my brandy straight.
O, düz çizgiler çizer.
- He draws straight lines.
Tom'dan net bir cevap alamıyorum.
- I can't get a straight answer from Tom.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Tom oldukça açık sözlü.
- Tom is quite straightforward.
Şu konuyu açıklığa kavuşturayım. Sen benim babam mısın?
- Let me get this straight. You're my father?
Miami Heat arka arkaya ikinci NBA şampiyonluğunu kazandı.
- The Miami Heat won a second straight NBA championship.
O gülmeyen bir yüzle fıkra anlattı.
- She told the joke with a straight face.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
Sadece on üç saat aralıksız çalıştım.
- I just worked 13 hours straight.
Viskinizi susuz mu istersiniz yoksa onu suyla karıştırmalımıyım?
- Do you want your whiskey straight or should I mix it with water?
Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
- His eyes searched my face to see if I was talking straight.
O, ciddiyetini koruyor.
- He's keeping a straight face.
Tom ciddi kalmaya çalışıyor.
- Tom is trying to keep a straight face.
Okuldan hemen sonra eve gelmen gerekiyor. Bunu biliyorsun.
- You're supposed to come home straight after school. You know that.
O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
- He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
İşten sonra direkt eve giderim.
- I go straight home after work.
Direkt eve gideceğim.
- I'll go straight home.
O, şimdi odasındaki şeyleri düzenliyor.
- She's now straightening up her room.
Tom çok dürüst bir kişi.
- Tom is a very straightforward person.
Bak, bu konuda dürüst olmak istiyorum.
- Look, I want to be straight about this.
O kelimelerin doğruca kalbinden geldiğini söyledi.
- He said the words came straight from his heart.
Tom doğruca yatağa gitti.
- Tom went straight to bed.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
Tom tam karşıda bakarken tek başına oturuyordu.
- Tom sat alone, staring straight ahead.
Ben tümüyle emin olmak istiyorum.
- I would like to set the record straight.
Ben doğrudan doğruya onun gözlerinin içine baktım.
- I looked her straight in the eye.
Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.
- I've heard that sitting up straight is bad for your back.
İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
- In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
Go straight back.
a straight answer.
straight whiskey.
On arriving at work, he went straight to his office.
Everything is straight now.
He always votes a straight ticket.
a straight six.
He claims he can hold his breath for three minutes straight.
... gay, straight, or bi, lesbian, transgendered life" line for ...
... misperception and set us straight? ROMNEY: Thank you, and that's an opportunity ...