Durgun sular derin akar.
- Still waters run deep.
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Hareketsiz yatman gerekiyor.
- You need to lie still.
Tamamen hareketsiz dur.
- Stay absolutely still.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Rick ve Carol, iki ay önce ayrıldılar ama yine de o onu karşılıksız seviyor.
- Rick and Carol broke up two months ago, but he's still carrying a torch for her.
Yine de, savaş bitmedi.
- Still, the war was not over.
Merhaba? Hâlâ burada mısın?
- Hello? Are you still here?
Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
- France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.
- She has a lot of faults. Still, I like her.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Partinin tarihi henüz belirsiz.
- The date of the party is still up in the air.
Tom henüz Boston'da yaşamıyor.
- Tom still doesn't live in Boston.
Daha yapılacak çok iş var.
- Much still remains to be done.
Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
- Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
Fiyatlar daha da artacak.
- Prices are going to rise still further.
Tom elinden geleni yaptı, ama yine de dersleri geçemedi.
- Tom did the best he could, but he still wasn't able to pass the course.
Tom ve Mary çok tartışırlar ama yine de birlikte oldukça iyi geçinirler.
- Tom and Mary argue a lot, but they still get along quite well together.
İster Tom'dan hoşlan istersen hoşlanma, hâlâ onunla çalışmak zorundasın.
- Whether you like Tom or not, you still have to work with him.
Hâlâ senden hoşlanmıyorum.
- I still don't like you.
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Tom'un kıpırdamadan durma sorunu var.
- Tom has trouble standing still.
Askerler sessiz kaldılar.
- The soldiers remained still.
Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
- They sat still as if they were charmed by the music.
Tom on üç yaşındayken yazdığı bir şiiri hala ezbere okuyabiliyor.
- Tom can still recite a poem he wrote when he was thirteen.
O hâlâ şiirler yazıyor.
- She still writes poems.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Her şey akar ve hiçbir şey sabit kalmaz.
- Everything flows and nothing stays still.
Lütfen tamamen sakin kal.
- Please remain perfectly still.
Tom kanepede çok sakin oturdu.
- Tom sat very still on the couch.
Yine de ben son derece gurur duyuyorum.
- Nevertheless, I'm extremely proud.
O yine de iyi bir cümle.
- It is nevertheless a good sentence.
Natürmortları resmetmeyi severim.
- I like to paint still lifes.
Durgun sular derin akar.
- Still waters run deep.
Güneş hareketsiz duruyor gibi görünüyordu.
- The sun seemed to stand still.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Brezilya'yı seviyorum ama yine de Ukrayna'ya gidiyorum.
- I like Brazil, but nevertheless I'm going to the Ukraine.
Bununla birlikte konu tartışmaya değer.
- Nevertheless, the topic is worth discussing.
Bununla birlikte deneyin başarılı olduğunu düşünüyorum.
- Nevertheless I think the experiment was successful.
Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.
- Nevertheless, I'm immensely proud.
She told me to be still. (Bana hareketsiz kalmamı söyledi.).
Biz oldukça önemsizdik ama buna rağmen müthiştik.
- We're quite insignificant, but awesome nevertheless.
Tom bir öküz kadar güçlü ama buna rağmen bir korkak.
- Tom's as strong as an ox, yet nevertheless is a coward.
Lechery, lechery, still wars and lechery; nothing else holds fashion.
Still waters run deep.
Tom is tall; Dick is taller; Harry is still taller.
I’m not hungry, but I’ll still manage to find room for dessert.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
Still that animal before it hurts someone.
any drop of slombring rest / Did chaunce to still into her wearie spright .
Isabel Pierce, the central character of Sweetwater, Roxana Robinson's fluid third novel, gives the appearance of being a thoughtful, reserved, quiet woman who won't rock any boats in her life. Yet she harbors passions; it might be said of her that still waters run deep.
Paul stood stock still; then came a strong impulse to turn and run back..
Calling her installation information as art, Hesh will have 28 separate documents and artifacts on view, one of which is—be still my heart—a stack of old newspapers.
No matter how thin you slice it, it's still baloney, right?.
I'm not going to sit still and let him treat me this way.
The dog wouldn't sit still while I gave him a bath.
As far as I'm concerned, the jury is still out on whether that was a good idea.
... as you and Victoria can still take your kids to Taekwondo ...
... you can still see evidence that these 4,000-year-old monuments ...