Tom ve Mary'nin ayrılmaları hakkında bir şey duydun mu?
- Did you hear about Tom and Mary splitting up?
Tom ve Mary ayrılıyorlar.
- Tom and Mary are splitting up.
Şiddetli bir baş ağrım var.
- I've got a splitting headache.
Aşırı bir başağrım vardı.
- I had a splitting headache.
Onu bölmek istiyoruz.Bize onu iki tabakta getirir misin?
- We'd like to split it. Could you bring it to us on two plates?
Mary ile ayrılmak istemedim.
- I didn't want to split up with Mary.
Tom ve Mary'nin ayrılmaları hakkında bir şey duydun mu?
- Did you hear about Tom and Mary splitting up?
O kriz milleti ikiye bölünmekle tehdit etti.
- That crisis threatened to split the nation in two.
Tom ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.
- Tom said he had to split.
Mary ile ayrılmak istemedim.
- I didn't want to split up with Mary.
Onu bölmek istiyoruz.Bize onu iki tabakta getirir misin?
- We'd like to split it. Could you bring it to us on two plates?
O bölünmüş bir kişiliğe sahip.
- He has a split personality.
Tom bölünmüş bir kişiliğe sahiptir.
- Tom has a split personality.
Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
- I just got over a severe illness.
Toplantıya katılamamamın nedeni şiddetli bir baş ağrımın olmasıydı.
- The reason I could not attend the meeting was that I had a severe headache.
Omzumda şiddetli bir ağrı hissettim.
- I felt a severe pain on the shoulder.
Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
Parayı Tom'la paylaşmayı kabul ettim.
- I agreed to split the money with Tom.
Tom hesabı Mary ile paylaştı.
- Tom split the bill with Mary.
Sert hava insanları korkutur.
- Severe weather frightens people.
O, çocuklarına karşı sertti.
- He was severe with his children.
Tom yakacak odunları ayırmak için benden ona yardım etmemi istedi.
- Tom asked me to help him split firewood.
Onu bölmek istiyoruz.Bize onu iki tabakta getirir misin?
- We'd like to split it. Could you bring it to us on two plates?
Bugün hesabı bölüşelim.
- Let's split the bill today.
Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
O kriz milleti ikiye bölünmekle tehdit etti.
- That crisis threatened to split the nation in two.
Sanırım biraz daha odun yarmamın zamanıdır.
- I think it's time for me to split some more firewood.
Kılı kırk yarmayalım.
- Let's not split hairs.
In other words, something troubling, such as being discovered in the toilets in a shaming way, can be both remembered and also pushed to the periphery of consciousness, a process that psychotherapists refer to as ‘splitting’.
I have a splitting headache.
Dick's Tribune poked endless fun at the hair-splitting sectarianism of the various Trotskyist groups jostling on the fringes of the Labour party at that time.
Republicans appear split on the centerpiece of Mr. Obama's economic recovery plan.
Let's split this scene and see if we can find a real party.
In the 3000m race, his 800m split was 1:45.32.
We split the money among three people.
He has split his lip.