Sami ruhsuz bir eski mahkumdu.
- Sami was a soulless ex-con.
Fadıl ruhsuz bir eski mahkumdu.
- Fadil was a soulless ex-con.
İnsan ruh ve bedenden oluşur.
- Man consists of soul and body.
Lanet olası bir ruh yoktu.
- There was not a bloody soul.
Bireysel özgürlük, demokrasinin ruhudur.
- Individual freedom is the soul of democracy.
Benim bir ruhum yok ve başka birinin de yok.
- I don't have a soul, and neither does anyone else.
Ölüm iki şeyden biridir.O ya ölümlülüktür, ve ölüler herhangi bir şeyin bilincinde değildir; ya da bize söylenildiği gibi, gerçekten bir değişikliktir: ruhun bu yerden ötekine göç etmesidir.
- Death is one of two things. Either it is annihilation, and the dead have no consciousness of anything; or, as we are told, it is really a change: a migration of the soul from this place to another.
O canı gönülden yaptı.
- He put all his heart and soul into it.
Tom çok cesur bir kişidir.
- Tom is a very brave soul.
Urallara tırmanmak istiyorsan sen cesur bir kişisin.
- You're a brave soul if you want to climb the Urals.
Görünürde kimse yoktu.
- There wasn't a soul in sight.
Dükkanda bizi dinleyecek kimse yok.
- In the store, there's not a soul to listen to us.
O canı gönülden yaptı.
- He put all his heart and soul into it.
This place has no soul.
Among the daughters of the air, answered one of them. A mermaid has not an immortal soul, nor can she obtain one unless she wins the love of a human being. On the power of another hangs her eternal destiny. But the daughters of the air, although they do not possess an immortal soul, can, by their good deeds, procure one for themselves.