This is a matter of the utmost gravity.
- Bu son derece bir yerçekimi sorunudur.
The rich have trouble as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
His vote would decide the issue.
- Onun oyu sorunu belirleyecekti.
It's not his ability, but his character that is at issue.
- Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.
I'm having some problems compiling this software.
- Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.
There seems to be some genetic problem with this animal.
- Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
I could hardly refuse Tom's challenge.
- Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
He had no difficulty in solving the problem.
- Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.
We can get over the problem without difficulty.
- Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.
A traffic accident caused us a lot of trouble.
- Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.
Tom didn't intend to cause Mary any trouble.
- Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.
Illegal immigration is a serious problem.
- Yasadışı göç ciddi bir sorundur.
Illegal immigration is a serious problem in this country.
- Yasadışı göç, bu ülkede ciddi bir sorundur.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
My job is to anticipate problems.
- Benim işim sorunları öngörmek.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
Don't worry about it. It's not your problem.
- Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
In that case, we've got a problem...
- Bu durumda, bir sorunumuz var.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
Is anything the matter with him?
- Onun herhangi bir sorunu mu var?
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.