sorunu

listen to the pronunciation of sorunu
Türkçe - İngilizce
matter of

This is a matter of the utmost gravity. - Bu son derece bir yerçekimi sorunudur.

sorun
trouble

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

The rich have troubles as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.

sorun
issue

His vote would decide the issue. - Onun oyu sorunu belirleyecekti.

It's not his ability, but his character that is at issue. - Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.

sorun
problem

I'm having some problems compiling this software. - Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.

There seems to be some genetic problem with this animal. - Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.

sorunu gider
(Bilgisayar) fix it
sorunu gider
(Bilgisayar) troubleshoot
sorunu giderme
(Bilgisayar) don't fix it
sorunu gidermek
clear up the problem
sorunu gidermek
solve the problem
sorunu çözmek
(deyim) cut the gordian knot
sorunu gidermek
iron out
sorunu çözmek
solve the problem
sorunu hakem kararı ile çözme
(Hukuk) arbitration
sorunu kökünden çözen tartışma
clincher
sorunu tanımlama
(Ticaret) problem defining
sonlu farklar sorunu
(Bilgisayar) problem of finite differences
sorun
challenge

This problem is a real challenge. - Bu mesele gerçek bir sorundur.

I could hardly refuse Tom's challenge. - Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

He had no difficulty in solving the problem. - Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.

We can get over the problem without difficulty. - Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.

bir sorunu enine boyuna incelemek
(Hukuk) deliberation
sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

A traffic accident caused us a lot of trouble. - Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.

Tom didn't intend to cause Mary any trouble. - Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

Illegal immigration is a serious problem. - Yasadışı göç ciddi bir sorundur.

Illegal immigration is a serious problem in this country. - Yasadışı göç, bu ülkede ciddi bir sorundur.

bir sorunu çözmek
sort something out
ermeni sorunu
armenian question
ermeni sorunu
armenian questions
filistin sorunu
palestine problem
kıbrıs sorunu
(Politika, Siyaset) cyprus problem
mesken sorunu
(İnşaat) housing problem
sistem sorunu
(Bilgisayar) system trouble
sorun
puzzle
sorun
affair

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women. - Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

My job is to anticipate problems. - Benim işim sorunları öngörmek.

Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would. - Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.

sorun
worry

Don't worry about it. It's not your problem. - Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.

It's not such a big problem. You're worrying way too much. - O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
sorunu çözmek
resolve the problem
sorunu çözmek
settle the matter
uyum sorunu
compliance problem
çözmek (problemi/sorunu)
work out
sorun
case

In that case, we've got a problem... - Bu durumda, bir sorunumuz var.

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

Tom argued with Mary about the matter. - Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.

Is anything the matter with him? - Onun herhangi bir sorunu mu var?

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

bir sorunu çözmek
to solve an issue
bir sorunu çözmek
to resolve an issue
görme sorunu
vision problems
sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
Filistin sorunu
(Hukuk) Palestinian question
bedava binici sorunu
(Ticaret) free rider problem
belirsizlik sorunu
(Ticaret) indeterminacy problem
beslenme sorunu
(Tıp) nutrition problem
beslenme sorunu
(Tıp) alimentation problem
biçim sorunu olarak
pro forma
bu sorunu kendi aramızda çözebilir miyiz
Can we settle the matter between ourselves
bütçe sorunu
(Askeri) funds responsibility
cilt sorunu
(Tıp) skin problem
hizmet sorunu
(Bilgisayar) service problem
izleme sorunu
tracking problem
konut sorunu
dwelling problem
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
usul hukuku sorunu
(Ticaret) procedural issue
yahudi sorunu
jewish question
zenci sorunu
Negro question
çevre sorunu
(Çevre) environmental problem
Türkçe - Türkçe

sorunu teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Sorun
dava
Sorun
mesele
beslenme sorunu
Eğitim yetersizliği, ekonomik güçlükler, gıda üretimi ve dağıtımı, teknolojisindeki düzensizlikler sebebiyle ortaya çıkan olumsuz durum
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunu