sorunsuz

listen to the pronunciation of sorunsuz
Türkçe - İngilizce
unproblematic
(Mitoloji) hassle-free
smooth

Well, that went smoothly. - Peki, bu sorunsuzca gitti.

It went very smoothly. - O çok sorunsuzca gitti.

free of problems

My teeth are totally healthy and free of problems. - Dişlerim tamamen sağlıklı ve sorunsuzdur.

troubleless
easy
trouble-free
without a hitch
worry-free
seamlessly
sorun
trouble

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

The trouble is that my son does not want to go to school. - Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.

sorun
issue

How do you feel about the issue? - Sorun hakkında nasıl hissediyorsun?

Listen to the facts relative to the issue. - Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.

sorun
problem

She kept silent about the problem. - Sorun konusunda sessiz kaldı.

This could become a big problem. - Bu büyük bir sorun olabilirdi.

sorunsuz atlatmak
blow over
sorunsuz işleyen
(Argo) well-oiled
sorunsuz çalışmak
run problem-free
sorunsuz çalışmak
operate problem-free
sorunsuz çalışmak
operate trouble-free
sorunsuz çalışmak
run trouble-free
sorunsuz çalışmak
run properly
sorunsuz çalışmak
function properly
sorun
challenge

This woman is mentally challenged. - Bu kadının zihinsel sorunları var.

This problem is a real challenge. - Bu mesele gerçek bir sorundur.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

I had difficulty working out the problem. - Sorunu çözmede zorluk çektim.

I had difficulty in making myself understood in French. - Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.

sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

He behaves well in school but at home he causes problems. - O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.

Tom causes me a lot of trouble. - Tom bana çok sorun çıkarıyor.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

He illustrated the problem with an example. - Sorunu bir örnekle açıkladı.

There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them. - Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.

sorun
puzzle
sorun
affair

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

Overpopulation is a big concern. - Aşırı nüfus büyük bir sorundur.

Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women. - Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills. - Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.

My job is to anticipate problems. - Benim işim sorunları öngörmek.

sorun
worry

Don't worry about such a trivial problem. - Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.

You have enough on your mind without worrying about my problems. - Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
sorun
case

In case of trouble, please call me. - Sorun olursa, lütfen beni arayın.

I always rely on him in case there's a problem. - Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

I would like to talk with you about this matter. - Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.

Is anything the matter with him? - Onun herhangi bir sorunu mu var?

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
Türkçe - Türkçe
Sorunu olmayan, problemsiz
Sorun
dava
Sorun
mesele
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunsuz