The new government has financial troubles.
- Yeni hükümetin malî sorunları var.
The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
It's not his ability, but his character that is at issue.
- Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.
His vote would decide the issue.
- Onun oyu sorunu belirleyecekti.
This could become a big problem.
- Bu büyük bir sorun olabilirdi.
There seems to be some genetic problem with this animal.
- Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.
Climate change is our greatest challenge.
- İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.
This woman is mentally challenged.
- Bu kadının zihinsel sorunları var.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
We can get over the problem without difficulty.
- Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.
I had difficulty working out the problem.
- Sorunu çözmede zorluk çektim.
Tom didn't intend to cause Mary any trouble.
- Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.
Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.
- Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır.
Illegal immigration is a serious problem in this country.
- Yasadışı göç, bu ülkede ciddi bir sorundur.
All the ills of democracy can be cured by more democracy.
- Demokrasinin bütün sorunları daha fazla demokrasi ile tedavi edilebilir.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
Safety is the primary concern.
- Güvenlik birincil sorundur.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
My job is to anticipate problems.
- Benim işim sorunları öngörmek.
Don't worry about it. It's not your problem.
- Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
You have a serious case of sunburn.
- Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
Is anything the matter with him?
- Onun herhangi bir sorunu mu var?
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.