The trouble is that my son does not want to go to school.
- Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.
The rich have trouble as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
Listen to the facts relative to the issue.
- Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
His vote would decide the issue.
- Onun oyu sorunu belirleyecekti.
She kept silent about the problem.
- Sorun konusunda sessiz kaldı.
This could become a big problem.
- Bu büyük bir sorun olabilirdi.
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
Tom faces many new challenges.
- Tom birçok yeni sorunlarla karşı karşıyadır.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
I had difficulty working out the problem.
- Sorunu çözmede zorluk çektim.
We can get over the problem without difficulty.
- Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.
A traffic accident caused us a lot of trouble.
- Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.
He behaves well in school but at home he causes problems.
- O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.
He illustrated the problem with an example.
- Sorunu bir örnekle açıkladı.
There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them.
- Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
Safety is the primary concern.
- Güvenlik birincil sorundur.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
- Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
Don't worry. There's nothing wrong with you.
- Endişelenmeyin. Sizde bir sorun yok.
Don't worry about it. It's not your problem.
- Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
You have a serious case of sunburn.
- Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
I always rely on him in case there's a problem.
- Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Would you please check this matter with your bank?
- Lütfen bu sorunu bankanızla birlikte gözden geçirir misiniz?
Is anything the matter with him?
- Onun herhangi bir sorunu mu var?
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.