The new government has financial troubles.
- Yeni hükümetin malî sorunları var.
The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
It's not his ability, but his character that is at issue.
- Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.
The request became a hot political issue in the presidential campaign.
- İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.
There seems to be some genetic problem with this animal.
- Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.
This could become a big problem.
- Bu büyük bir sorun olabilirdi.
Tom faces many new challenges.
- Tom birçok yeni sorunlarla karşı karşıyadır.
This woman is mentally challenged.
- Bu kadının zihinsel sorunları var.
Tom didn't intend to cause Mary any trouble.
- Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.
Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.
- Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
- Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
All the ills of democracy can be cured by more democracy.
- Demokrasinin bütün sorunları daha fazla demokrasi ile tedavi edilebilir.
There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them.
- Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.
We can get over the problem without difficulty.
- Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.
I solved this problem with difficulty.
- Ben bu sorunu güçlükle çözdüm.
In that case, we've got a problem...
- Bu durumda, bir sorunumuz var.
I always rely on him in case there's a problem.
- Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
Is anything the matter with him?
- Onun herhangi bir sorunu mu var?
Would you please check this matter with your bank?
- Lütfen bu sorunu bankanızla birlikte gözden geçirir misiniz?
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
Manpower was no problem.
- İnsan gücü, hiç sorun değildi.
It's no problem for me to help you tomorrow morning.
- Yarın sabah sana yardım etmek benim için sorun değil.
If you want to stay at my place when you're in Boston, that's OK.
- Boston'dayken benim evimde kalmak istiyorsan, sorun değil.
If you don't want to tell me, that's OK.
- Bana söylemek istemiyorsan, sorun değil.
If he's late, it's OK to start the meeting without him.
- Eğer o geç kalırsa toplantıya onsuz başlamak sorun değil.
If you want to change your mind, it's OK with me.
- Fikrini değiştirmek istiyorsan benim için sorun değil.
I am having trouble with the car = araba ile sorun yaşıyorum.
I'm having some problems compiling this software.
- Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.
I hear they have a lot of problems with the tunnels in New Zealand.
- Onların Yeni Zelanda'dadaki tüneller ile ilgili çok sayıda sorunları olduklarını duydum.