Sen neden daha yakında gelmedin?
- Why didn't you come sooner?
Onu daha çabuk yapmalıydık.
- We should've done that sooner.
Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?
- What will a child learn sooner than a song?
Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?
- What will a child learn sooner than a song?
Onu daha çabuk yapmalıydık.
- We should've done that sooner.
O birazdan burada olacak.
- He will be here soon.
Birazdan yemek yiyeceğiz.
- We'll be eating soon.
Kısa süre içinde bir çözüm bulmamız gerekiyor.
- We need to find a solution soon.
Kısa süre içinde ona söylesen iyi olur.
- You'd better tell them soon.
Er geç geri döneceğini biliyordum.
- I knew you'd come back sooner or later.
Tom ve Mary er geç evlenecekler.
- Tom and Mary will get married sooner or later.
Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.
- As they didn't know the way, they soon got lost.
Demokrat Parti'ye girdi ama oradan çok geçmeden ayrıldı.
- He entered the Democratic Party but soon left it.
Babam yakında kırk yaşında olacak.
- My father will be forty soon.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Niçin bana onun burada olduğunu söylemedin? Olabildiğince erkenden bilmem gerekiyordu.
- Why didn't you tell me he was here? I had to know as soon as possible!
Biraz sonra gidiyorum çünkü otobüsüm yarım saat içinde hareket ediyor.
- I'm leaving soon because my bus goes in half an hour.
Bar biraz sonra kapanıyor.
- The bar is closing soon.
Okulun yakıldığına dair haberler şehirde hemen yayıldı.
- The news that the school had been burned down soon spread though the town.
O, üniversiteden mezun olduktan hemen sonra evlendi.
- She got married soon after her graduation from the college.
Eğer ambulans biraz daha erken gelseydi Tom hayatta kalabilirdi.
- Tom could have survived if the ambulance had arrived a little sooner.
Ne kadar erken başlarsak, o kadar erken bitiririz.
- The sooner we start, the sooner we'll finish.
Az sonra Boston trenine binmek zorunda olacağının farkında olan Tom, peronda Meryem'e tutkuyla sarıldı.
- Tom, aware that he would soon have to board the train to Boston, had passionately clung to Mary on the station platform.
Az sonra Berlin'e uçuş rezervasyonumu yaptırmayı planlıyorum.
- I am planning to book my flights to Berlin soon after.
Bu yakın zamanda olacakmış gibi görünmüyor.
- It doesn't look as if that's going to happen any time soon.
Tom'un yakın zamanda hapishaneden çıkacağı olası değil.
- It's unlikely that Tom will get out of prison anytime soon.
Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.
- I am a writer rather than a teacher.
Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.
- Such things are often a result of accident rather than malice.
Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.
- It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.
Güneşli havaya rağmen, hava oldukça serindi.
- In spite of the sunny weather, the air was rather chilly.
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
he had no sooner got off the bus.
I’d no sooner completed the report I was working on than my secretry put three more on my desk .
He'd no sooner begun to speak than the lights went out. = Konuşmaya başlar başlamaz ışıklar söndü.
O benim oğlum değil, aksine, ben onun babasıyım.
- He's not my son, rather, I'm his father.
O benim annem değil aksine benim en büyük ablam.
- She is not my mother but rather my oldest sister.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Ona yardım etmelisin, ve çabucak!
- You must help her, and soon!
Sana çabucak cevap vermediğim için üzgünüm.
- I'm sorry I didn't reply to you sooner.
I would sooner die than marry you!.
Oklahoma has almost, but never quite elected a Republican Governor. But in national politics the Sooner State has twice strayed from the Democratic reservation (Harding and Hoover).
He’ll turn up sooner or later.
No sooner had I started mowing the lawn than it started raining.
... sooner than it would otherwise occur. ...
... should've done it sooner. ...