Tom is prepared to accept the consequences.
- Tom sonuçları kabul etmeye hazır.
He who makes the mistake bears the consequences.
- Hata yapan sonuçlarına katlanır.
You must not jump to conclusions.
- Sonuçlara atlamamalısın.
What conclusions did they come to?
- Hangi sonuçlara vardılar?
The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
- Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
Tom is prepared to accept the consequences.
- Tom sonuçları kabul etmeye hazır.
Tom took a moment to consider the consequences.
- Tom sonuçları değerlendirmek için biraz zaman istedi.
I never doubted the outcome.
- Ben sonuçtan asla şüphe etmedim.
Regardless what you may do, the outcome will still be the same.
- Yapabileceğiniz ne olursa olsun, sonuç hâlâ aynı olacaktır.
I hope everything will turn out well in the end.
- Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
The peace talks ended in failure.
- Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
I'm sure your efforts will result in success.
- Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.
He said to himself, Will this operation result in success?
- Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?
It's simply cause and effect.
- Sadece neden ve sonuçtur.
Cause and effect react upon each other.
- Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.
The results of Tom's biopsy show that the tumor is cancerous.
- Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör kanserlidir.
Tom's strength training began to show results.
- Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.
Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
- Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
You've always known that eventually everyone would find out.
- Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
- Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
All in all, how many different schools have you attended?
- Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?
Apply two coats of the paint for a good finish.
- İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.
Sami didn't fully understand the ramifications of his actions.
- Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.
Your effort will surely bear fruit.
- Çabanız mutlaka sonuç verecek.
Let's stop this fruitless argument.
- Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.
You'll tell me everything eventually.
- Sonuçta her şeyi bana anlatacaksın.
Things eventually changed.
- Sonuçta işler değişti.
Sami had a relationship that resulted in a child.
- Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.
She's still a child after all.
- Sonuçta o hâlâ bir çocuk.
Both your father and I understand the consequences of your decision.
- Hem baban hem de ben senin kararın sonuçlarını anlıyoruz.
This decision had important results.
- Bu kararın önemli sonuçları vardı.
The election results were extremely close.
- Seçim sonuçları son derece yakın.
Like causes produce like results.
- Benzer sebepler benzer sonuçlar üretirler.
Such international cooperation produced great results.
- Böyle uluslararası birleşme harika sonuçlar doğurdu.
I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion.
- Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.
Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
- Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
Ultimately, he ended up going to school.
- Sonuçta, okula gitmeye son verdi.