sonuçlanmak

listen to the pronunciation of sonuçlanmak
Türkçe - İngilizce
end up

Do you want to end up like her? - Onun gibi sonuçlanmak ister misin?

I don't want to end up like him. - Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.

culminate
be concluded
to result in
work out
to come to a conclusion, to conclude; to result in, to end in sth
end

About three out of every four marriages end in divorce. - Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.

Do you want to end up like her? - Onun gibi sonuçlanmak ister misin?

come out
finish
eventuate
redound
be at an end
go
conclude
issue
turn out
to come to a conclusion, be concluded
come to a conclusion
ensue
end in

About three out of every four marriages end in divorce. - Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.

sonuç
conclusion

You must not jump to conclusions. - Sonuçlara atlamamalısın.

Tom has the bad habit of jumping to conclusions. - Tom'un sonuçlara atlamayla ilgili kötü bir alışkanlığı vardır.

sonuç
result

Many diseases result from poverty. - Çoğu hastalık yoksulluktan sonuçlanır.

On the whole I am satisfied with the result. - Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.

sonuç
{i} consequence

This could have unintended consequences. - Bunun umulmadık sonuçları olabilir.

Tom had no choice except to accept the consequences. - Tom'un sonuçları kabul etmekten başka seçeneği yoktu.

sonuç
outcome

The outcome of the election is doubtful. - Seçim sonuçları şüphelidir.

Regardless what you may do, the outcome will still be the same. - Yapabileceğiniz ne olursa olsun, sonuç hâlâ aynı olacaktır.

sonuç
{i} end

I hope everything will turn out well in the end. - Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.

The peace talks ended in failure. - Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.

sonuç
joy
sonuç
{i} success

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

I'm sure your efforts will result in success. - Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.

sonuç
result, consequence, outcome, conclusion, product, effect netice
sonuç
product
sonuç
payoff
sonuç
result, outcome, conclusion
sonuç
wrap-up
sonuç
effect

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

If you do that, it will only bring about a contrary effect. - Eğer bunu yaparsan,bu sadece aksi sonuçlar doğuracak.

sonuç
{i} show

The results of Tom's biopsy show that the tumor is benign. - Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör iyi huyludur.

Tom's strength training began to show results. - Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.

sonuç
(Denizbilim) conculusion
sonuç
determination
sonuç
find

You've always known that eventually everyone would find out. - Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

sonuç
ending

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

sonuç
all in all

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

sonuç
(Bilgisayar) farewell statement
sonuç
(Ticaret) performance
sonuç
bottomline
sonuç
resultant 
sonuç
rowen
sonuç
(Ticaret) output
sonuç
(Ticaret) score
sonuç
desition
sonuç
sequent
sonuç
after effect
sonuç
repercussion
sonuç
desinence
sonuç
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

sonuç
deduction
sonuç
catastrophe
sonuç
(Bilgisayar) result at
sonuçlanma
culmination
sonuçlanma
resulting
sonuçlanma
result in
sonuçlanma
completion
sonuç
{i} issue
sonuç
hangover
sonuç
avail
sonuç
inference
sonuç
ramification

Sami didn't fully understand the ramifications of his actions. - Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.

sonuç
fruit

Your effort will surely bear fruit. - Çabanız mutlaka sonuç verecek.

Let's stop this fruitless argument. - Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.

sonuç
event

Eventually, he was sentenced to five years in prison for the violent crime. - Sonuçta, o şiddet suçu sebebiyle beş yıl hapis yatmıştı.

Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring. - Tom'un sonuçta Mary'ye elmas bir yüzük alması için yeterli parası olmalıydı.

sonuç
child

She's still a child after all. - Sonuçta o hâlâ bir çocuk.

Sami had a relationship that resulted in a child. - Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.

sonuç
bottom line
sonuç
resultant
sonuç
{i} decision

That decision will have far-reaching and serious consequences. - O kararın geniş kapsamlı ve ciddi sonuçları olacaktır.

Both your father and I understand the consequences of your decision. - Hem baban hem de ben senin kararın sonuçlarını anlıyoruz.

sonuç
result for
sonuç
to result
sonuç
result to
başarısızlıkla sonuçlanmak
bust up
başarısızlıkla sonuçlanmak
abort
beraberlikle sonuçlanmak
end in a draw
fiyasko ile sonuçlanmak
bomb
fiyasko ile sonuçlanmak
fail
fiyasko ile sonuçlanmak
flop
ile sonuçlanmak
result in
iyi sonuçlanmak
turn to good purpose
kötü sonuçlanmak
come to a bad end
olarak sonuçlanmak
result in
sonuç
close

The election results were extremely close. - Seçim sonuçları son derece yakın.

sonuç
produce

After all, their form of transport produces no pollution at all. - Sonuçta, onların ulaşım formu hiç kirlilik üretmez.

My efforts produced no results. - Çabalarım hiç sonuç vermedi.

sonuç
denouement
sonuç
(Hukuk) outcome, conclusion
sonuç
corollary
sonuç
finding
sonuç
harvest
sonuç
sum

I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion. - Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.

sonuç
log. conclusion
sonuç
aftermath
sonuç
consequent
sonuç
sequel
sonuç
{i} upshot
sonuç
fruitage
sonuç
ultimate

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

Ultimately, he ended up going to school. - Sonuçta, okula gitmeye son verdi.

sonuç
spawn
sonuç
ate
sonuç
success#
sonuç
deduct
şeklinde sonuçlanmak
come down to
Türkçe - Türkçe
Sonuca ulaştırılmak, sonuca bağlanmak, bitirilmek, neticelenmek, intaç edilmek: "Diyelim ki o düşündüğünüz sefer gerçekleşti, diyelim ki başarıyla sonuçlandı."- T. Oflazoğlu
Sonuca ulaştırılmak, sonuca bağlanmak, bitirilmek, neticelenmek, intaç edilmek
neticelenmek
Sonuç
netice
sonuç
Öz, özet
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey. Öz, özet
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice: "Her koşu beklenilmeyen, şaşırtıcı bir sonuç verebilirdi."- N. Cumalı
sonuç
Yazının veya sözün bitim bölümü
sonuçlanma
Sonuçlanmak işi
sonuçlanmak