On the whole I am satisfied with the result.
- Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.
Many diseases result from poverty.
- Çoğu hastalık yoksulluktan sonuçlanır.
Let's forget everything about that conclusion.
- Bu sonuç hakkında her şeyi unutalım.
You must not jump to conclusions.
- Sonuçlara atlamamalısın.
He who makes the mistake bears the consequences.
- Hata yapan sonuçlarına katlanır.
Tom took a moment to consider the consequences.
- Tom sonuçları değerlendirmek için biraz zaman istedi.
I never doubted the outcome.
- Ben sonuçtan asla şüphe etmedim.
He understood the negative outcomes of being wasteful.
- O, savurgan olmanın olumsuz sonuçlarını anladı.
Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
- Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
Cause and effect react upon each other.
- Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.
You've always known that eventually everyone would find out.
- Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
- Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
- Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
All in all, how many different schools have you attended?
- Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?
Apply two coats of the paint for a good finish.
- İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.
The election results were extremely close.
- Seçim sonuçları son derece yakın.
Effort produces fine results.
- Çaba güzel sonuçlar üretir.
After all, their form of transport produces no pollution at all.
- Sonuçta, onların ulaşım formu hiç kirlilik üretmez.
That decision will have wide and serious consequences.
- Bu kararın geniş ve ciddi sonuçları olacaktır.
Both your father and I understand the consequences of your decision.
- Hem baban hem de ben senin kararın sonuçlarını anlıyoruz.
The results of Tom's biopsy show that the tumor is benign.
- Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör iyi huyludur.
Tom's strength training began to show results.
- Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.
I hope everything will turn out well in the end.
- Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
He tried to kill himself but it ended in failure.
- O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion.
- Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.
Eventually, he was sentenced to five years in prison for the violent crime.
- Sonuçta, o şiddet suçu sebebiyle beş yıl hapis yatmıştı.
Things eventually changed.
- Sonuçta işler değişti.
Let's stop this fruitless argument.
- Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.
Your effort will surely bear fruit.
- Çabanız mutlaka sonuç verecek.
I'm sure your efforts will result in success.
- Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.
He said to himself, Will this operation result in success?
- Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?
Sami didn't fully understand the ramifications of his actions.
- Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.
She's still a child after all.
- Sonuçta o hâlâ bir çocuk.
Sami had a relationship that resulted in a child.
- Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
As a result, more women are receiving equal work.
- Sonuç olarak, daha fazla kadın eşit işi alıyor.
As a result, prices rose.
- Sonuç olarak, fiyatlar yükseldi.
Tom eventually did everything we asked him to do.
- Tom sonuç olarak yapmasını istediğimiz her şeyi yaptı.
You were right after all.
- Sonuç olarak sen haklıydın.
After all, Tom was your father.
- Sonuç olarak, Tom senin babandı.
Tom eventually did everything we asked him to do.
- Tom sonuç olarak yapmasını istediğimiz her şeyi yaptı.
He understood the negative outcomes of being wasteful.
- O, savurgan olmanın olumsuz sonuçlarını anladı.
Our research indicates that such outcomes are becoming more common in this age group.
- Araştırmamız bu tür sonuçların bu yaş grubunda daha yaygın hale gelmekte olduğunu göstermektedir.
Tom has the bad habit of jumping to conclusions.
- Tom'un sonuçlara atlamayla ilgili kötü bir alışkanlığı vardır.
What conclusions can we draw?
- Ne sonuçlar çıkarabiliriz?
Tom had no choice except to accept the consequences.
- Tom'un sonuçları kabul etmekten başka seçeneği yoktu.
Tom took a moment to consider the consequences.
- Tom sonuçları değerlendirmek için biraz zaman istedi.
Election returns were what we had expected.
- Seçim sonuçları beklediğimizdi.
This could have unintended consequences.
- Bunun umulmadık sonuçları olabilir.
He who makes the mistake bears the consequences.
- Hata yapan sonuçlarına katlanır.
What are the main reasons behind these negative concomitants?
- Bu negatif doğal sonuçların arkasındaki ana nedenler nedir?