son derecesi

listen to the pronunciation of son derecesi
Türkçe - İngilizce
(Latin) ne plus ultra
the highest possible state, degree, or condition of quality; nothing better
the highest, ultimate point of achievement which can be reached; perfection

The slight that can be conveyed in a glance, in a gracious smile, in a wave of the hand, is often the ne plus ultra of art. – Julia Kavanagh.

The highest point, as of excellence or achievement; the ultimate
The most profound degree, as of a condition or quality
A prohibition against proceeding further; an insuperable obstacle or limiting condition
(Latin) perfection, highest level of excellence; flawlessness, state or quality of being without an imperfection or defect; something that reaches superior standard of excellence
The uttermost point to which one can go or attain; hence, the summit of achievement; the highest point or degree; the acme
son derece
immensely

Tom is immensely powerful. - Tom son derece güçlü.

It bothers me immensely. - Bu beni son derece rahatsız ediyor.

son derece
highly

I highly recommend it. - Bunu son derece tavsiye ederim.

Tom is a highly gifted man. - Tom son derece yetenekli bir adamdır.

son derece
tremendously

It helped me out tremendously. - Bu bana son derece yardımcı oldu.

It's tremendously exciting. - Bu son derece heyecan verici.

son derece
{i} utmost

This is a matter of the utmost gravity. - Bu son derece bir yerçekimi sorunudur.

Drive with the utmost care. - Son derece dikkatli sür.

son derece
{s} sublime
son derece
desperately

Volunteers are desperately needed. - Gönüllülere son derece ihtiyaç vardır.

I desperately need a car. - Bir arabaya son derece ihtiyacım var.

son derece
{s} dire
son derece
profoundly
son derece
infinitely

Marriage should be mutually and infinitely educational. - Evlilik karşılıklı olarak ve son derece eğitici olmalı.

This website is more addicting than Facebook, and infinitely more useful. - Bu web sitesi Facebook'tan daha bağımlılık yapıcı ve son derece daha faydalıdır.

son derece
out-and-out
son derece
through-going
son derece
(Argo) terrifically
son derece
mightily
son derece
darned
son derece
all-fired
son derece
intense
son derece
exceedingly

We're exceedingly proud of you. - Seninle son derece gurur duyuyoruz.

I thought that went exceedingly well. - Onun son derece iyi gittiğini düşünüyordum.

son derece
surpassingly
son derece
almighty
son derece
intensely
son derece
vitally
son derece
well-being
son derece
extremely

The British people in general are extremely fond of their pets. - İngiliz halkı genel olarak evcil hayvanlarına son derece düşkündür.

Dynamite fishing is extremely destructive to reef ecosystems. - Dinamit balıkçılığı resif ekosistemler için son derece tahrip edicidir.

son derece
eminently
son derece
enormously

Sami became enormously successful as a developer. - Sami bir geliştirici olarak son derece başarılı oldu.

son derece
gloating
son derece
unco

Tom seems to be extremely uncomfortable. - Tom son derece rahatsız görünüyor.

son derece
damn
son derece
simply
son derece
extreme

The British people in general are extremely fond of their pets. - İngiliz halkı genel olarak evcil hayvanlarına son derece düşkündür.

Dynamite fishing is extremely destructive to reef ecosystems. - Dinamit balıkçılığı resif ekosistemler için son derece tahrip edicidir.

son derece
most

She is a most gracious neighbor. - O, son derece nazik bir komşudur.

son derece
terribly

Oh, I'm terribly sorry. - Oh, son derece üzgünüm.

It is terribly hot this morning. - Bu sabah son derece sıcaktır.

son derece
towering
son derece
veriest
son derece
awfully

He was awfully skinny. - O son derece sıska idi.

I was awfully confused by his question. - Onun sorusuyla kafam son derece karıştı.

son derece
pyramid
son derece
extremity
son derece
enormously, in the extreme, extremely, exceedingly
son derece
exceedingly, extremely
son derece
beyond measure
son derece
jolly
son derece
cruelly
son derece
in the extreme
son derece
revoltingly
son derece
damned
son derece
sadly
son derece
to the nth degree
son derece
ultra
son derece
{s} out and out
son derece
in the highest degree
son derece
rattling
son derece
awfull
son derece
deadly

Tom is deadly serious. - Tom, son derece ciddidir.

son derece
{s} direful
son derece
measure

The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular. - Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.

son derece
with a vengeance
son derece
{s} arrant
son derece
thundering
son derece
strongly

She strongly resembles her grandmother. - Son derece büyükannesine benzer.

I strongly suspected that he had been lying. - Onun yalan söylediğinden son derece şüphelendim.

son derece
to the utmost
son derece
exceptionally

Mary is an exceptionally beautiful girl. - Mary son derece güzel bir kız.

Tom is exceptionally handsome. - Tom son derece yakışıklıdır.

son derece
{s} last

The last few days have been terribly busy for both of us. - Son birkaç gün ikimiz içinde son derece yoğundu

It was terribly cold and nearly dark on the last evening of the year, and the snow was falling fast. - Son derece soğuktu ve yılın son akşamında neredeyse karanlıktı ve kar hızlı düşüyordu.

son derece
all fired
son derece
deeply

Tom didn't want anyone to know that he was deeply in debt. - Tom son derece borçlu olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordu.

He deeply regretted this loss. - O, bu kayba son derece üzüldü.

son derece
{s} uttermost
Türkçe - Türkçe

son derecesi teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

son derece
Pek çok, çok fazla
son derecesi