something unpleasant

listen to the pronunciation of something unpleasant
İngilizce - Türkçe

something unpleasant teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

bite
ısırmak

Gülmemek için dudağımı ısırmak zorunda kaldım. - I had to bite my lip to prevent myself from laughing.

bite
{i} lokma

Neredeyse öğle vakti. Neden bir lokma yemek için durmuyoruz. - It's nearly lunchtime. Why don't we stop to have a bite to eat?

Ben sadece bir lokma ekmek aldım. - I only took a bite of bread.

bite
{i} ısırık

Kolumun her tarafında sivrisinek ısırıkları var. - I have mosquito bites all over my arm.

Onun tadının nasıl olacağı hakkında meraklıydı, bu yüzden küçük bir ısırık aldı. - He was curious about how it would taste, so he took a small bite.

bite
{i} dişleme
bite
{i} acılık
bite
(Tıp) bite
bite
acı

Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı. - Tom had to bite the bullet.

Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı. - The tetanus shot hurt more than the dog bite.

overlook something unpleasant
kusura bakmamak
bite
ısırılarak kopartılan parça
bite
{f} ısır

Havlayan köpek ısırmaz. - Barking dogs seldom bite.

Havlayan köpek ısırmaz. - Dogs that bark don't bite.

bite
keskinlik
bite
(böcek/yılan/vb.) sokmak
bite
rahatsız etmek
bite
parça lokma
bite
{f} zokayı yutmak
bite
sokmak oltaya vurmak yakmak aşındırmak
bite
{f} oltaya gelmek
bite
{f} (soğuk) yakmak
bite
{f} yakmak
bite
{f} (balık) oltaya vurmak
bite
{f} (bit, bit.ten)
İngilizce - İngilizce
bite
something unpleasant

    Heceleme

    some·thing un·pleas·ant

    Türkçe nasıl söylenir

    sʌmthîng ınplezınt

    Telaffuz

    /ˈsəmᴛʜəɴɢ ənˈplezənt/ /ˈsʌmθɪŋ ənˈplɛzənt/