Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Utanma nedir bilmez misin sen?
- Does your shame know no bounds?
Onlar utanç içinde başlarını eğdiler.
- They hung their heads in shame.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom hung his head in shame.
Yazık, çünkü gerçekten oynamak istedim.
- It's a shame, because I really wanted to play.
Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- Shame on you for lying.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?