Zarfın üstüne yanlış adres yazdım.
- I wrote the wrong address on the envelope.
O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.
- She told me how it was wrong to steal.
Bir insanı öyle kandırmak haksızlık.
- It's wrong to trick people like that.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Yanlış yolda gidiyorsunuz.
- You're going the wrong way.
Yanlış yola girmiş olmalıyız.
- We must've taken the wrong road.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
O kazağını ters yüz giydi.
- He put on his sweater wrong side out.
Beklenenin tersine sen hatalıydın.
- You were wrong after all.
Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.
- Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.
Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.
- There's nothing physically wrong with him.
Injustice is a heinous wrong.