Bir çözüm yoksa, öyleyse hiçbir sorun yok.
- If there's no solution, then there's no problem.
Sorunun çözümü üç yıl sürdü.
- The solution of the problem took three years.
Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
Bu çözeltide kaç mol bor var?
- How many moles of boron are there in this solution?
Adam, gümüş solüsyonu içtikten sonra sürekli olarak mavileşti.
- The man turned permanently blue after he drank the silver solution.
Zayıf bir şeker solüsyonu hazırladım.
- I prepared a weak sugar solution.
Bu bulmacayı çözmek zaman gerektirmedi.
- The solution of the puzzle required no time.
Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.
- Tom said he was desperate to find a solution.
Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.
- Both parties took a step towards a solution.
En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.
- The best solution can only be found by a process of trial and error.
Hâlâ çözümü bulmadık.
- We still haven't found the solution.
En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.
- The best solution can only be found by a process of trial and error.
Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.
- Both parties took a step towards a solution.
Bazı Siyahiler daha radikal çözümler arıyor.
- Some Blacks seek more radical solutions.
Bence insanlar sorunlarına makul çözümler bulabilmek için birlikte çalışmalılar.
- I think people should work together to find reasonable solutions to their problems.
... a technological solution, the underlying premise is that ...
... approaches or the solution space. ...