Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
- A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Ne kadar hüzünlü ve acıklı!
- How sad and pathetic!
Senin gözde hüzünlü şarkın nedir?
- What's your favorite sad song?
Hüzünlü şarkılar söylemeyi sevmez.
- She doesn't like to sing sad songs.
Bana böyle hüzünlü bakma.
- Don't give me such a sad look.
Birdenbire çok hüzünlendim.
- I suddenly became very sad.
Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.
- He hid his sadness behind a smile.
Üzüntüsünü yenmesi için ona yardım etti.
- She helped him overcome his sadness.